KÖYDEN GÖÇ
Yıllar önce ?
Bir ekim sabahı?
Hava yağmurlu, gözlerim yaşlıydı?
Daha dün gibi aklımda köyden ayrılışımız.
Bu ayrılışın adı köyden göçmekti.
Bu göç benim için ağlayıp üzülmekti.
O zaman daha sekiz yaşındaydım.
Ama yine de bir çok şeyin farkındaydım.
Yüreğime öyle bir acı dindi ki;
Çekilip bağımıza hıçkıra hıçkıra ağladım, ağladım.
Evimiz boşalmış eşyalar harmana yığılıyordu.
Evimizin halini görünce sanki gök başıma yıkılmıştı.
Kendimi derin bir boşlukta buldum.
Evimizin lambaları akşamları yanmayacak,
Bacası bir daha tütmeyecekti.
Yıllardır insanları ?gel gel!? diye çağıran kapımız açılmayacaktı.
Bundan böyle Koca Oluktan testi doldurmayacak; Büyük Pınar?dan su kesmeyecek; Pınar Başında buğday yıkamayacak; Soğuk Oluktan su içemeyecektik. Dağlardan esen rüzgarın sesini duyamayacak, yaylada çiğdemleri koklamayacaktık. Yedi nesil ecdadıma mekan olmuş bu hanemiz, bunu da mı görecekti? Bunları düşünmek yüreğimi dağladı.
Göz yaşları içinde melül mahzun kısık bir sesle:
?Baba nereye gidiyoruz yolculuk nereye?? diye sordum.
?Şehre oğlum, şehre gidiyoruz. Orada daha çok para kazanacağız,
zengin olacağız, daha çok mutlu olacağız? diyordu babam.
?Bu toprak, bu diyar bizi beslemez gayri oğlum, beslemez??
Şöyle ufuklara bakarak düşüncelere daldım. Buğulu gözlerle süzdüm kara bulutları. Hemen aklıma beli bükülmüş dedem, ihtiyar ebem geldi. Onlar aç ve susuz değillerdi. Ondan öncekiler, ondan öncekiler. Hepsi ama hepsi belki fakirdiler ama ne aç nede susuzdular. Ve onlar bu dağ köyünde öyle mutlu, öyle bahtiyar insanlar yetiştirdiler ki, o insanlar cihana nam saldılar.
Bizler de bu küçük köyde imkansızlıklar içinde büyüdük, ama alnımız açık, başımız dik mutlu ve yarınlarından umutlu idik. Akşamları dostlara gider, konu komşu yemekler yerdik. Akrabalarımız gelir sohbetler ederdik. Sevinçlerimiz bir, kederlerimiz birdi bizim. Sıra ile hayvanlarımızı güder, sıra ile bahçelerimizi sulardık. Bu mutluluk bizim için zenginlikten daha kıymetli idi.
İlçe Merkezinden bir Ford kamyon geldi. Kamyon evimize 50 metre uzaklıkta bir yerde durdu. Eşyalar hızlı hızlı kamyona kondu. Köyün kadınları, kızları evi topluyor, genç erkekleri de kamyonu yerleştiriyorlardı. Ön tarafa büyük sandıklar arkaya odunlar onların üstüne yataklar ve diğer hurçlar yerleştirildi. En arkaya ?Cığalı? adındaki ineğimiz ve ?Kınalı? isimli buzağısı yerleştirildi. Kamyona binen Cığalı adeta ben buradan gitmem dercesine acayip sesler çıkarıyor, derin derin kalabalıklara bakıyordu. Davarlarımızı aylar öncesinden komşu köyden gelen cambazlara satmıştık. Kır eşeğimizi Musa Dayı?ya, Karabaş isimli köpeğimizi Havva Abla?ya bırakmıştık. Tavuklarımızı da tel bir kafes içine koyarak kamyonun bir köşesine yerleştirdik.
İhtiyar amcalar duvar diplerine öbek öbek oturmuş geçmişi yad ediyorlar. ?Ne olacak bu göçlerin sonu? diyorlardı. Dertlerini içlerine döküyor, göz yaşlarını belli etmek istemiyorlardı. Şalvarlı, poçulu köylü kadınları ellerinde çıkınları, maniler yakarak geliyorlar, anama sarılıyor ?Bunu damı görecektik ay Goca Gız?? diye sitem ediyorlardı. Bir taraftan da ellerinde çıkınları uzatıyorlar ?al şunu geçmişlerimizin ruhu için yolda yersiniz? diyorlardı. Kadınların, karşı dağlardan yankılanan çığlıkları, yürekleri dağlıyordu.
Köyün imamı geldi, erkekleri harman yerine topladı; bir dua yaptı. Duanın ardından Ramazan Dayı adeta köy sakinlerini temsilen söz aldı: ? Hayırlı bir komşu gidiyor, biz ondan razıyız, Allah da ondan razı olsun, herkese böyle komşu versin? diye başlayan bir konuşma yaptı. Bazı ihtiyarlar ? doğru söylersin, haklısın Ramazan? diye mırıldanıyorlardı. Köyün kadınları, çocukları dizilmişler, kimileri damlardan, kimileri yüksekçe bir yerden olan biteni meraklı gözlerle seyrediyorlardı. İmam ?Cemaat göçü Mezar Önü?ne kadar uğurlayacağız. Dağılmayalım? dedi. Köylüler hep bir ağızdan: ?Sağ ol Hoca? dediler.
Köy halkının tamamı toplanıp gelmişti. Anam, babam ben ve kardeşlerim gelenlerle tek tek kucaklaştık. Her kucaklaştığımız insanla ayrı bir hüzün yaşıyorduk. Mezar Önü?ne kadar kamyon önde onun arkasında Muhtar Emmi, İmam, Öğretmen, ihtiyar erkekler, ihtiyar kadınlar, gençler, çocuklar, bir iki eşek ve sadık köpekler yürüyerek geldik. Adeta köyün bütün canlıları bu yürüyüşe eşlik etmişlerdi. Babam ?Komşular sağ olun; cümleten Allah?a ısmarladık, hakkınızı helal edin ? dedi. Köyün muhtarı ?Güle güle yeğen uğurlar olsun. Bizden yanı helal olsun, sen de hukuku helal et. Bizi ihmal etme? dedi. Babam ve anam kamyonun önüne ben ve kardeşim ve bizimle gelen halam kamyonun arkasına eşyaların arasına bindik. Köylülere el sallayarak kamyonumuz köyden uzaklaştı.
Köyümüz görünmez olunca, kamyon üstündeki halamın göz yaşları içinde şu sözleri mırıldandığını duyar gibi oldum:
Toros Dağları?nda gezen yiğitler
Dedem Korkut?tan yadigar öğütler
Kimsesiz kaldı kavaklar, söğütler
Olmasaydı, sonumuz hüzün böyle?
Yaylalarda telli sazlı ozandık
Halimizi bulutlara yazandık
Gurbet ellerde didindik, kazandık
Olmasaydı, sonumuz güzün böyle...
Kamyonumuz, Sarıoğlan denilen yerde durdu, hepimiz arabadan indik birer soğuk su içtik, Babam yine ?Üzülme oğlum şehre gideceğiz, çok zengin olacağız. Seni büyük okullarda okutacağım. Sen de büyük adam olacaksın. Köyümüze gezmeye gideceğiz. Herkes bize imrenecek, Daha güzel günler göreceğiz ? diyor, bir taraftan da göz yaşlarını bizden gizliyordu. Yolun yarısını gelindiği halde annemin göz yaşları durmamış; bu gören şoför; ?Yenge bu amca seni şehre zorla mı götürüyor? Ben bu kadar göç taşıdım böylesini görmedim? der. Yok dayı bizim bağrımız yanık ondan bu göz yaşlarım.? diye cevap verir.
Babam uzun süre Almanya?da çalışarak şehirden bir arsa almış, sonra bir ev yaptırmıştı. Kamyonumuz şehrin girişinde kenar bir mahalleye girdi bahçeli yeni yapılmış bir eve yerleştik. Hayvanlarımızı da bahçenin bir tarafına yapılmış küçük ahıra koyduk. Evimizin yakınlarında fazla bir ev yoktu.
Evet sonuç olarak biz köyden şehre geldik. Çalıştık, çabaladık, inişli çıkışlı bir hayat yaşadık. Varlığı da, yokluğu da gördük. Fakat koca şehirde biz kedimizi kalabalıklar içinde yapayalnız hissettik. Şehirde devamlı bir yabancı gibi yaşadık. Sanki bizler oranın bir misafiri gibiydik. Şehirde bize kimisi ?köylü?, kimisi ?dağlı? diyordu. Bu tabirleri biz daha önce hiç duymamıştık. Biz ki Yörük kültürü ile yaşayan; Oğuz Ata?nın has çocuklarıydık. Bu toprağın asil unsurları olarak, daha fazla kazanmak, daha fazla vatana, millete faydalı olmak istiyorduk. Bu göç beş bin yıldır doğudan batıya göçen Türk Milleti?nin kaderi ile özdeşti. Hayat bizi rüzgar önündeki yaprak misali sağa, sola savurup durdu. Yıllar yılı ne şehirli olabildik ne köylü. İki kültür arasında bocalayıp durduk. Hısım akrabalarımız dağılıp gittiler. Bir çok ulvi değerlerimiz kayboldu. Şimdi köye geldim yirmi sekiz yaşındayım. Babam yanımda yok, yıllar önce kaybettim onu. Ama sözleri hiç aklımdan çıkmıyor. İhtiyar anam yanımda kalıyor, köy hatıralarını her gün anlatıp duruyor torunlarına.
Evimiz, arabamız, bir çok maddi imkanımız var. Ama içimizde bir boşluk hiç dolmuyor. Hep o küçük köyüm, çocukluğum ve geçmişin hatıraları. Ben bu hatıraları nasıl yaşatabilirim. Çocukluğumu geri getiremem, ama benim de torunlarıma anlatacağım bir hatıram olmalı. Acaba bizler yılda bir gün bir araya gelerek, bu hatıraları yaşatabilir miyiz? Buğulu gözlerle birbirimizi dinleyip, anılarımızı tazeleyebilir miyiz? Hani babamın ? oğlum biz zengin olup, köye gezmeye gideceğiz ?sözünü yeni nesillere aktarabilecek miyiz? Evet biz zengin olduk; ama zenginlik mükemmel bir insan olmak için yeterlimi? Tüm bu duygu ve düşüncelerle siz dostlarımı saygı ve muhabbetle selamlarım.
Mustafa ŞEN
Ahmet AKSEL
10. Haziran 2012
Karatay/Konya
Önemli Not: Bu hikayede belirli bir ailenin göçü değil; köyden göç olgusu genel hatlarıyla, duygulu bir şekilde tasvir edilmiştir.