BİR KÖYÜN HİKAYESİ
Doğup büyüdüğün bu köyde oyunlar oynardın; kuzların peşinden koşar, onlarla yarışırdın. Bazen ağlar, bazen gülerdin. Beraber büyüdün akranlarınla. Komşuların vardı; akşamları toplanırdın onlarla. Hanenin yaşlıları eskilerden anlatırlardı. Sen pür dikkat dinlerdin. Beraber sohbetler yapılır, çaylar içilirdi. Sevinçler, üzüntüler beraber paylaşılırdı. Severlerdi insanlar birbirlerini. Bazen kırgınlıklar yaşanır, komşular araya girer, dağılırdı kırgınlıklar. Ot ekin beraber işlenirdi. Hasat zamanı armut ağaçlarının dibinde bulgur pilavlarını pişirip beraber yerdin. Soğuk sular içerdin pınarlardan. Ot destelerini, ekin yığınlarını eşeklerle taşırdın harman yerlerine. Bir sevinç çığlığıydı, bereket abidesiydi o eski harmanlar. Harmanlarda düğen ile dövülen buğdaylar ambarlara taşınırdı.
Salkım salkım üzüm veren bağların vardı. Küfelerle taşırdın bağlardan köye üzümü. Şırahanelerde kadere meydan okurcasına çiğnerdin, çiğnerdin. Bir deli fişek gibi coşardı şıralar dağarlarda. Tavalarda pekmez kaynatırdın, pekmez kaynadıkça olgunlaşırdı, tıpkı Toroslarda yetişen bir yağız delikanlı gibi. Beraber içerdin ilk pişen akıda pekmezleri güz akşamlarının alaca karanlığında.
Sürülerin olurdu öbek öbek karlı dağlarında. Çobanların kaval çalar türküler söylerdi.
Dağlar senin ne karanlık ardın var
Lale sümbül boynun eğmiş derdin var
El alemin vatani var yurdu var yurdu var
Benim yurtsuz kalışıma n’edeyim
Bu içli türkülerle avunurdu köylüler. Akşamları çalı ateşinde pişen sütler içilirdi. Bembeyazdı sütler, tıpkı alınları ak olan bu köylüler gibi. Dağlarla çiğdem çiçek nevruz boy verince yerinde duramaz aşiret, daha yüksek yaylalar ister sürüler. Obalara göçüp konardı köyün sakinleri. Yiğitler at koştururlar obadan köye köyden obaya. Meydan ateşleri yakardın karanlık gecelerin ayazında. İhtiyar kadınlar taş yapılı yayla evelerinde bir araya gelir, ocak başı sohbetleri derinleşir giderdi maziye doğru. Ve o kadınlar sınırda nöbet tutan bir asker gibi beklerdi ıssız obaları.
Severdin sen oları, onlarda seni: çünkü onların bir paçasıydın
Yayla dağında otlar azalınca, aşiret göç hazırlıklarına başlar. Köye dönmek için yollara koyulurdu. Göç başlardı yayladan köye. Sütler akşamdan kestirilir, yolluklar hazırlanır. Genç kızlar en güzel fistanlarını giyer. Fistan üstüne dirhem kuşaklarını kuşanırlar. Ellerinde zilli defleri ve ala kaşıkları. Bir toy düğün olur Toroslarda yayla göçü. Yol güzergahında çeşme başlarında durur, soğuk sular içer, maniler söylerdin.
Bayramların ayrı bir güzellik, ayrı bir neşeydi. Seher vakti camiler dolup taşardı gurbetten gelenlerle birlikte. Köy meydanında sofralar kurulurdu. Kadın erkek, yaşlı genç hep birlikte yenirdi bayram yemekleri. Melekler gülümserdi bu masum insanlara.
Gün geldi sığmaz oldu bedenin bu köye. Şehirlere göçer oldun. Hasretle tanıştın. Vuslat oldu köyler sana. Yarı canlar sılada, yarı canlar gurbette. Kocaman kalabalıklar içinde sen artık yapayalnızdın. İçin için özler oldun garip sılanı. Bu özlem bu hasret yakıp kavurmuştu seni. Bu hasretini azıcık gidermek için yiğitlerini alıp yaylaya çıktın. Anma günü deyip şölenler kurdun. Anladım ki sen atalar yurdunu unutmadın unutmayacaksın. Bu anlamlı duruşuna çevre köylüler hep sana gıpta ile baktı. Dilerim ki sen hep önde, hep örnek olasın. İlini töreni bilesin. Daha niceleri bu yolda yürüsün. Ulu kervan yolda kalmasın.
Hacı Mehmet Aksel
20 Temmuz 2014
Çatalhüyük/Konya