KÖYDEN GÖÇ
Yıl 1986
Bir Nisan Sabahı?.
Hava Yağmurlu, gözlerim yaşlıydı.
Daha dün gibi aklımda köyden ayrılışımız.
Bu ayrılışın adı köyden göçmekti.
Bu göç benim için ağlayıp üzülmekti.
O zaman daha sekiz yaşındaydım.
Ama yine de bir çok şeyin farkındaydım.
Yüreğime öyle bir acı dindi ki
Çekilip bağımıza hıçkıra hıçkıra ağladım, ağladım.
Evimiz boşalmış eşyalar avluya yığılıyordu.
Evimizin halini görünce sanki gök başıma yıkılmıştı
Kendimi derin bir boşlukta buldum.
Evimizin lambaları akşamları yanmayacak,
Bacası bir daha tütmeyecekti.
Yıllardır insanları ?gel gel? diye çağıran kapımız açılmayacaktı
Yedi nesil ecdadıma mekan olmuş bu hanemiz, bunu da mı görecekti. Bunları düşünmek benim yüreğimi dağladı
Göz yaşları içinde melül mahzun kısık bir sesle
?Baba nereye gidiyoruz yolculuk nereye ? diye sordum.
?Şehre oğlum, şehre gidiyoruz. Orada daha çok para kazanacağız,
zengin olacağız, daha çok mutlu olacağız ? diyordu babam.
?Bu toprak, bu diyar bizi beslemez gayri oğlum, beslemez??
Şöyle ufuklara bakarak düşüncelere daldım. Buğulu gözlerle süzdüm kara bulutları. Hemen aklıma beli bükülmüş dedem, ihtiyar ebem geldi. Onlar aç ve susuz değillerdi. Ondan öncekiler, ondan öncekiler. Hepsi ama hepsi belki fakirdiler ama ne aç nede susuzdular. Ve onlar bu dağ köyünde öyle mutlu, öyle bahtiyar insanlar yetiştirdiler ki, o insanlar cihana nam saldılar.
Bizler de bu küçük köyde imkansızlıklar içinde büyük, ama alnımız açık, başımız dik mutlu ve yarınlarından umutlu idik. Akşamları dostlara gider, konu komşu yemekler yerdik. Akrabalarımız gelir sohbetler ederdik. Sevinçlerimiz bir, kederlerimiz birdi bizim. Sıra ile hayvanlarımızı güder, sıra ile bahçelerimizi sulardık. Bu mutluluk bizim için zenginlikten daha kıymetli idi.
Bozkır?dan bir Ford kamyon geldi. Eşyalar hızlı hızlı kamyona kondu. Köyün kadınları, kızları evi topluyor, genç erkekleri de kamyonu yerleştiriyorlardı. Ön tarafa büyük sandıklar arkaya odunlar onların üstüne yataklar ve diğer hurçlar yerleştirildi. En arkaya Cığalı adındaki ineğimiz ve Kınalı isimli buzağısı yerleştirildi. Kamyona binen Cığalı adeta ben buradan gitmem dercesine acayip sesler çıkarıyor, derin derin kalabalıklara bakıyordu. Davarlarımızı aylar öncesinden komşu köyden gelen cambazlara satmıştık. Kır eşeğimizi Musa Dayı?ya, Karabaş isimli köpeğimizi Havva Abılaya bırakmıştık. Tavuklarımızı da tel bir kafes içine koyarak kamyonun bir köşesine yerleştirdik.
İhtiyar amcalar duvar diplerine öbek öbek oturmuş geçmişi yad ediyorlar. ?Ne olacak bu göçlerin sonu? diyorlardı. Dertlerini içlerine döküyor göz yaşlarını belli etmek istemiyorlardı. Köyün kadınları çeşitli ağıtlar yakıyor, karşı dağlardan yankılanan sesleri yürekleri dağlıyordu. Köyün imamı geldi, erkekleri harman yerine topladı bir dua yaptı. İmam ? Cemaat göçü Bayır Bezine kadar uğurlayacağız. Dağılmayalım? dedi. Köylüler hep bir ağızdan ?Allah razı olsun hoca ?dediler.
Köy halkının tamamı toplanıp gelmişti. Anam, babam ben ve kardeşlerim gelenlerle tek tek kucaklaştık. Her kucaklaştığımız insanla ayrı bir hüzün yaşıyorduk. Bayır Bezine kadar kamyon önde bizler onun arkasında yürüyerek geldik. Babam?komşular cümleten Allaha ısmarladık, hakkınızı helal edin ? dedi. Köyün muhtarı ?güle güle komşu uğurlar olsun. Bizden yanı helal olsun, sen de hukuku helal et. Bizi ihmal etme? dedi. Babam ve anam kamyonun önüne ben ve kardeşim ve bizimle gelen halam kamyonun arkasına eşyaların arasına bindik. Köylülere el sallayarak kamyonumuz köyden uzaklaştı. Kamyonumuz Sarıoğlan denilen yerde durdu, hepimiz arabadan indik birer soğuk su içtik, Babam yine ?üzülme oğlum şehre gideceğiz, çok zengin olacağız köyümüze gezmeye gideceğiz Herkes bize imrenecek, daha güzel günler göreceğiz ? diyor, bir taraftan da göz yaşlarını bizden gizliyordu. Kamyonumuz şehrin girişinde kenar bir mahalleye girdi bahçeli yeni yapılmış bir eve yerleştik. Hayvanlarımızı da bahçenin bir tarafına yapılmış küçük ahıra koyduk. Evimizin yakınlarında fazla bir ev yoktu.
Evet sonuç olarak biz köyden şehre geldik. Çalıştık, çabaladık, inişli çıkışlı bir hayat yaşadık. Varlığı da, yokluğu da gördük. Fakat koca şehirde biz kedimizi kalabalıklar içinde yapayalnız hissettik. Şehirde devamlı bir yabancı gibi yaşadık. Sanki bizler oranın bir misafiri gibiydik. Şehirde bize kimisi köylü, kimisi dağlı diyordu. Bu tabirleri biz daha önce hiç duymamıştık. Biz ki bu toprağın asil unsurları olarak, daha fazla kazanmak, daha fazla vatana, millete faydalı olmak istiyorduk. Kader bizi rüzgar önündeki yaprak misali sağa sola savurup durdu. Yıllar yılı ne şehirli olabildik ne köylü. İki kültür arasında bocalayıp durduk. Hısım akrabalarımız dağılıp gittiler. Bir çok ulvi değerlerimiz kayboldu. Şimdi köye geldim yirmi sekiz yaşındayım. Babam yanımda yok, yıllar önce kaybettim onu. Ama sözleri hiç aklımdan çıkmıyor. İhtiyar anam yanımda kalıyor, köy hatıralarını her gün anlatıp duruyor torunlarına.
Evimiz , arabamız, bir çok maddi imkanımız var. Ama içimizde bir boşluk hiç dolmuyor. Hep o küçük köyüm, çocukluğum ve geçmişin hatıraları. Ben bu hatıraları nasıl yaşatabilirim. Çocukluğumu geri getiremem, ama benim de torunlarıma anlatacağım bir hatıram olmalı. Acaba bizler yılda bir gün bir araya gelerek, bu hatıraları yaşatabilirmiyiz ? Buğulu gözlerle birbirimizi dinleyip, anılarımızı tazeleyebilirmiyiz ? Hani babamın ? oğlum biz zengin olup, köye gezmeye gideceğiz ? sözünü yeni nesillere aktarabilecekmiyiz ? Evet biz zengin olduk ama zenginlik mükemmel bir insan olmak için yeterlimi ? Tüm bu duygu ve düşüncelerle siz dostlarımı saygı ve muhabbetle selamlarım.
AHMET AKSEL
10. Haziran 2012
Karatay/Konya