Üye Girişi
Şifremi Hatırlat Şifremi Hatırlat
| |
Yeni Üyelik Yeni Üyelik

Konya - BozkırKonya - Bozkır
KARABAYIRKARABAYIR
KöyüKöyü
wwwwww
.bozkirkarabayirkoyu..bozkirkarabayirkoyu.
comcom

Dernek
Dernek Logosu Dernek Logosu

Basın Bülteni Basın Bülteni



KOÇARLI OVASININ ANA KUZULARI


defa gösterilmiştir

   




KOÇARLI OVASININ ANA KUZULARI



       Mevsimlerden sonbahar. Harman kaldırılmış, buğdaylar  öğütülmüş, bulgurlar çekilmiştir.  Odun , saman ve   kışlık yiyecekler  çoktan  temin edilmiş, samanlıklara ve kilerlere doldurulmuştur.  İkindi namazı sonrasında köyün ihtiyarları, caminin  önüne konulan uzunca bir ağaç  kütüğünün üzerinde  oturup hasbıhal etmektedirler.  İhtiyarlarından biri;

-         ‘’Havalar  soğuyor komşular,  rüzgar  sert esiyor gayri,” diye söze başlar.

Diğer bir ihtiyar söze karışır;

“”Eee, kışın  vakti geldi artık,” der.

Ağaç kütüğünün en başında oturan, köyün ileri gelenlerinden olan Memiş Emmi söz alarak;

-“Ağalar bırakın havaları da  bizim Aydın vakti gelmedi mi, ne duruyoruz ?” der.  

Hemen yanı başında oturan Hüseyin Ağa;-

    -” Ulan daha  işten güçten nefes alamadık,  hele bir dur. Aydın ovası yerinden kaçıp gidiyor mu ?.” Diyerek karşılık verir, Memiş Emmi ’ye. 

Bunu  duyan Hafız Emmi;

-          “Bakın hele ağalar, Aydın ovası kaçmaz, kaçmaz  da  çoluk çocuk  aç.  Allaha şükür,  iyi kötü yiyeceklerini hazırladık. Yalnız bununla olmuyor. Bunun sabunu var,  giyeceği var, var da var. Bunlar da parayla oluyor. Çalışıp para kazanmamamız lazım. Bunun da  Aydın’dan  başka çaresi yoktur. ”Diye  söze devam eder.

Kütüğün en ucunda oturan  Çolak Hamza, yarışta geri kalmış bir atlet edasıyla, yumuk eliyle uzaklarda bir yerleri işaret ederek; ”Dolhanlar’ ın,  Gülved’ in uşakları  çoktan Aydın’ı buldular. Soğucak ’lılar  gideli   bir hafta oldu.  Kovanlık’lılar da hazırlık halinde,  durmayalım bir an önce   biz de yola çıkalım.” Diyerek söze karışır.

Köyün sakinlerinden  Kara Ahmet,  Ümmü  Kadının  Mehmet  zaten yaz aylarında dahi  köye gelmeyerek,  Aydın’da kalmışlardır.  Urgancı Abdullah, oğulları Mehmet ve  Nurullah’ı alarak   günler öncesinden  Köyden ayrılmıştır bile.

Bu sohbetler devam ederken, Hacı Abdullah;

-         “ilkmektebi bitiren  çocuklara iş güç lazım. Benim Mustafa gibi daha sekiz on çocuk var. Bunları da Aydın’a gönderelim.  Ramazan,  sen Aydın’ı iyi bilirsin, bu çocukların elinden tut  götür.” Diye tembihte bulunur.

 Ardından köyün ileri gelenlerinden İmam Emmi; “ Komşu Ramazan , bizim oğlanlar da büyüdü,  bunları da Aydın’a götürün de orada bir yer bulun, mukayyet ol  bakalım bunlara.” Der. 

Ramazan;

-“Tamam , İmam Dayı . Senin oğlanlara da  yer bulmayıp da kimlere bulacağız?.  Hele bir yola koyulalım da . Mevla ne gösterir bir bakalım.”  Der.

 

Akşam   namazından sonra eve gelen İmam Emmi, yemek öncesi gayet düşünceliydi.  Nasıl söyleyecekti yavrularını Aydın’a çalışmaya göndereceğini?  Daha küçücük iki yavrucak.  Hele Arif ... Daha ana kuzusu sayılırdı.  Ama İmam ihtiyarlamıştı artık ve Aydın’da çalışacak gücü görmüyordu kendinde. Ya koca karıya bunu nasıl söyleyecekti?  Bu düşüncelerle oturdu yere serilmiş sofraya. Önce bir koca karıya baktı kaşlarını hafif yukarı kaldırarak  sonra  yavrucaklarına.  Kıyamıyordu ama mecburdu. Eve ekmek lazımdı , geçim lazımdı. En iyisi lafı uzatmadan,  dolandırmadan dümdüz söylemek lazımdı. Öyle de yaptı. İki oğluna seslenerek;

    -“Oğullarım,  ben ihtiyarladım artık. Yaşım  yetmişi geçti,  dizlerim tutmaz oldu.   Ben  bu yıl Aydın’a  çalışmaya gidemeyeceğim.  İş size kaldı artık. Oğullarım, bilin ki “dünya  kırk kulplu bir kazan, tut bir tarafın dan da sen kazan” demişler.   İkinize de  Aydın da bir iş bulalım.  Komşu Ramazan’a söyledim.  İbrahim Çavuşa da söyleyelim  size Aydın’da  sahip çıksınlar, iş güç ayarlasınlar. Der.

     Deminden beri sessizce kocasını dinleyen Irahma Aba’nın yüreğine bir kor düşmüştür. Ama karşı koyamaz kocasının dediklerine,” olmaz , göndermemyavrucaklarımı” diyemez de sadece boynu bükük kocasına yalvarırcasına:”

-“ Ay koca, bu yıl da katlansan da şu çocukları ezmesek olmaz mı ?” diye iki cümle dökülüverir dudaklarından.

 İmam da yüreği sızlamaktadır ama yapılacak başka bir şey yoktur. Keşke genç olsaydı, çalışmaya gücü yetseydi ama takati kalmamıştı artık. Yine de dik görünmeye çalışarak;”

-“Olmaz kadın, olmaz.  Ben yapamayacağım gayri .“Der. 

Oysa ki İmam  ne zorluklara katlanmıştı . Koskoca bir ömrü hep zorluklarla geçirmişti. On yıl medreselerde okumuş,   yedi yıl askerlikyapmış, Birinci Cihan Harbi’ne katılmış,  oradan da evine bile dönmeden İstiklal Savaşı’na katılmıştır. Ömrünün kırk yıldan fazlasını Aydın Ovası’nda geçirmiş, rızkını bedenen çalışarak kazanmıştı. Yani hayatı hep bir savaş ve mücadeleden ibarettir. Hepsinden çıkmasını bilmişti ama artık hayatla mücadele edecek gücü kalmamıştı.

Irahma  Aba  büyük bir telaş içerisinde  iki oğlunun   hazırlıklarını  yapar. Onlara birer kat çamaşır, birer  adet yorgan temin eder. Bir taraftan da tenha yerlerde için için göz yaşı  dökmektedir. Daha şimdiden iki yavrunun hasreti  içine düşmüştür bile. 

İmam, karısının gizli bucaklı ağladığını, göz  yaşlarını içine akıttığını sezmektedir.

-         ”Garı ağlamaya gerek yok. Bu çocuklar gurbete alışmalı, para kazanıp, adam olmalılar.”Diye kendinceteselli edici sözler söylemektedir.

Köyde her evde artık çok heyecanlı bir telaş   vardır. Aydın’cılar yola çıkacak,  çamaşır katılacak, yataklar  derilecek,  azıklar  hazırlanacaktır.  Azık için bir haftalık yiyecek hazırlanır.  Azık dediğin de nedir ki. Börek, çörek, pasta olacak değil ya… Bulgur unundan, pekmezle yapılmış helva ...  Her bir öğün için  beş adet yufka ekmek arasına sarılmış helva konur.  Aydın’a gidecek çocuklara sırtbaş hazırlanır. 

Gurbete gidecek oğlanlar saçlarını Topal Hüseyin’e ustura ile kazıttırırlar.  Çocukların ayağında,“Özen Marka”  lastik ayakkabı. örme yün çorap,  üstlerinde;  paçası düğmeli  İngiliz külotlu  yün pantolon, gömlek, kazak,  top dokuma yün ceket, sekiz köşe aydın işi şapka vardır.

Irahma Aba,  oğullarının pantolon ve ceketlerini yünden ip eğirmiş, kendi ıstarında dokuyarak,  Soğucak’ taki bir terziye diktirmiştir. Köyün çocukları  ilkokulu  bitirmişler, bir yıl  Karabayır’ da Hacı  İbrahim’in oğlu  Abdullah  Hocada  Kuran okumuşlardır. Yazaylarında  tarlada çalışmışlardır. Ancak her birisi  gurbete gitmek, para kazanmak,  büyümek,  adam olmak,  büyüklerin geçtiği  yoldan geçmek istemektedirler.

İmam’ım Osman ve Arif  de bu duygular içerisinde  sevinç ve hüzün  arasında  heyecanla gurbete gidecekleri günü  beklemektedirler.  Bunun için  kendilerini fikren hazırlamaktadırlar.   En yakınlardan başlamak üzere,  hısım akrabayı ziyaret etmeye başlamışlardır.  Havva  ve Ayşe   Cicelerini; Emine ve Ayşe halalarını,  Nefise Abayı,  Hoca Köylüyü Abıla’yı,  Ali Öğretmen’i,  Muhtar  Emmi’yi ziyaret etmişlerdir.  Pabuçucu’ da bulunan  Havva Hala’yı, Hoca Köy’deki  Fadime  Teyze’yi  bile ziyaret etmişlerdir.  Yine Hoca Köy’e gelin giden Mümine  Cice’ lerini ziyaret etmişler,  Mümine Cice’leri biraderlerine, evin güneyindeki kovandan  bir  petek  bal çıkararak ikram emiştir.  Mümine Ciceleri zaten gurbettedir. Bir yanı yıkıktır. Bilir yani gurbetin ne olduğu. Şimdi de kardeşleri gurbete gidecektir. Bir sızı tutar yüreceğini “

-“Siz ne zaman büyüdünüz de  gurbete  çıkacaksınız ay benim kara  gözlü kardeşlerim?  Arif sen daha çok küçüksün  diye  hislerini dile getirir.

1951 yılın Ekim ayının ilk Cuma günü   İbrahim Çavuş, Bozkır’dan bir  Bedford marka bir kamyon ayarlar.  Kamyon yolcuları Bozkır ‘dan Aydın’a  götürecektir.  Daha önceden hazır olan  köylülere haber verilir. “Komşular yarın Cumartesi günü  Bozkır ‘dan kamyon kalkacak,  Aydın’a gidecekler  kalmasınlar”  diye haber salınır.  Bu haberi alan  köylüler,  akşamdan, heybelerini ve hurçlarını hazırlarlar.  Cumartesi sabah namazından sonra,   her evden bir eşek, yükünü  alarak arkasında çoluk çocuk genç ihtiyar hareket eder.  Köyün altındaki şoseye doğru tüm köylüler  yola koyulurlar.  Burada herkes birbiriyle vedalaşır.  Her eşeğin başında bir kişi kalmıştır. Aydın’a gidecekler yola devam eder. Yolcular arasında  gençlerden ; Hacı Abdullah ‘ın  Mustafa, Gazi Osman’ın Mehmet,  Emin Beyin  Ziya ve  Abdürrezzak,  Ekiz’ in Osman,   İmamın  Osman ve  Arif,  büyüklerden; Ramazan, Çolak  Hamza, İbiceli  Hüseyin, İ biceli  Abdürrezzak,   İbrahim Çavuş,  Kır Ali,  Ekiz’ in Mevlit , Sarı Mustafa, İbiceli Halil,  Osman Çavuş ,  Bayram Ağa’nın Mehmet ve  Mustafa, Memiş  Abdullah, Hafız Emi ,  Emine  Halanın Osman,  Mollanın  Mehmet, Koca Ahmet,  Ümmi Kadının Mustafa, Hasan Usta … Daha isimlerini zikiredemediğimiz çok insan  bu yolculuğa çıkmıştır.    Köyde  iş tutan  12 yaşından  70 yaşına kadar tüm erkekler bu yolculuğa iştirak ederler.  Köy de kalan  çocuklar,  ihtiyarlar ve kadınlardır.   Köyde kalan ihtiyarlar;  Topal Hüseyin,  İbiceli  Mehmet,  Ekiz Koca, Tandır Osman,  Musaların Mehmet, Hacı Abdullah,  Gedikoğlu İsmail,  Muhtar, Gazi Osman,  İmam,  Ali Öğretmen.  Bayram Ağa,  Köylülerden Efkarlı Mustafa  İstanbul ‘da seyyar satıcılık yapmakta olup yaz aylarında bir ay izine gelmiş, çoktan İstanbul’un yolunu tutmuştur. Yine köylülerden Çıldır Mustafa, Aydın ‘da çiftlik kurmuş,  orada  ikamet etmektedir.  Abdürrezzak’ ın   Ahmet  Konya ‘ da çiftçilik  yapmakta olup  eylül ayında köyden göçüp gitmiştir.   Bayram Ağa’nın Halil  asker’den gelmiş,  daha kedisi askerde iken göçü Konya’ gitmiş , asker dönüşü  doğruca Konya’nın yolunu tutmuş orada bir iş kurma telaşındadır. Yine Sarı Ahmet Konya’da  otel işletmekte, Sarı Mehmet  onun katipliğini yapmaktadır.  Gedikoğlu İsmail’in  Mustafa Konya’da kahvehane işletmektedir.  Emin Bey, Eğiste Hadim yolunda  yol çavuşluğu yapmaktadır. Ekiz’ in Ali  Bozkır  Dere yolunda  yol çavuşu olarak çalışmaktadır. Köylülerden  Can Ali ,  Kara  Musa  Aydın’a  koyun  satmak için  çoktan köyden ayrılmışlardır.  Perişan Musa, oğlu Mehmet ve Mustafa ile  Aydın ovasında  ustalık yapmaktadır.

Özelikle gurbete yeni çıkacak olan oğlan çocuklarının ayrılığı yürek burkmaktadır. Irahma Aba iki yavrusunu yol çatına  kadar uğurlar. Orada ikisini da  kucaklayarak ayrı ayrı öperek koklar. Vakur bir eda ile  göz aşlarını içine dökerek  eve döner. Allah’a tevekkül  etmekten gayri çare olmadığı bilir.  İmam, yüklü kır eşeğiyle  yolcularla birlikte  Bozkır’ın yolunu tutar.  Eve gelen Irahma Aba,  top ıstarının başına oturur.  Bir taraftan  göz yaşlarını  içine döker bir taraftantop dokumaya devam eder.  Bir yandan da “elimin  tek ulağı  Hasibe ’m  kaldı”  diye  mırıldanır.

 Köyde kalan Muhtar Emmi,  Ali Öğretmen   yolcuları uğurlamaya gelmiş, geride kalanlara  nasihatler etmektedir.  Ancak köylü kadınlarının sesleri  Oğuz  Dağı’ndan,  karşı  Çam Dağı’ndan  ve Oğuz Burnu’ndan  duyulmaktır. 

Yunuslu’ dan  yola  çıkan kervanın bir ucu  Mezar Önüne  ulaşmıştır.   Mezarlıktan geçen yolcular  mezarlık sakinlerine  Fatiha okuyarak  yola devam ederler.  Bu yolculuk hayat yokuşunun ilk  ve çok dik bir basamağıdır.

Bozkır’a  varan yolcular yüklerini  Çay kenarın yıkarlar.  Yolculardan bazıları, fırından birer ikişer Pazar ekmeği, yanına da  yarım okka  ak helva alır.   Öğleye doğru   Kamyon  Bozkır  Çayı kenarına gelir.  Yükler  kamyona doldurulur.   Bozkır’a gelenlerle yolcularla tekrar  vedalaşır.  İmam iki oğlu ile  bir daha vedalaşarak oğullarım  Allah sizi  her türlü bela ve musibetten korusun, yolunuz açık olsun der.  Eşyalar yerleştikten sonra her yolcu kendi  eşyasının üstüne oturur.  Yükü alan kamyon  Bozkır’dan Seydişehir  istikametine  hareket eder. Bozkır çıkışında  yolcular son  bir defa  köyleri tarafına bakarak  göz yaşlarını tutamazlar.  Kamyon  Seydişehir, Beyşehir,  Isparta, Denizli üzeri Aydın’a doğru seyahat eder.  Ertesi gün sabaha karşı Aydın İli Koçarlı İlçesi ‘ne vasıl olurlar.  Bir meydan yerine  hurçlarını  ve yüklerini yığarlar.  Bunu gören Koçarlı’nın ileri gelenleri  kırlılar gelmiş diye  konuşurlar. Zaten Koçarlının çoğu insanları göçerleri iyi  tanımaktadır.  Hoş geldin  Ramazan Arkedeş, Hoş gelmişsen  a be Çavuş’um gibi  tabirlerle  tanış olurlar.  Şehri ilk gören çocuklar devamlı olarak etrafı gözetlemekte  ne olup bittiğini  anlamaya çalışmaktadır.  Yeni bir bölgeye, yeni bir şehre gelmişlerdir. Bir çoğu, otomobili ,   bisikleti,  atlı arabaları, traktörü  yeni görmüştür.   Akşama doğru  göçerler öbek öbek gruplara ayrılır. Koçarlıdan atlı arabalarla Güdüşlü, Dede Köy, Tekeli,   Bıyıklı, Kum Bahçe, Bağ Arası, Balta Köy,  Çakmar  istikametine  doğru yol alırlar. Yolculardan kimisi Dede Köye çoğunluğu Güdüşlü köyüne yerleşirler. İbrahim Çavuş  Dede Köyden  Uzun  İsmail  Ağa ile iyi dosttur.  Daha ilk gün  İsmail Ağa   sana iyi bir  uşak  getirdim. Çok temiz ve çalışkan  bir çocuk  der.

Kastettiği çocuk imamın Arif’tir. Arif bu  ağa ile  6 aylık çalışma karışlığı olarak 100 TL.sına anlaşır. İmamın Osman da  yine İbrahim Çavuşun  ilgilenmesiyle  Dede Köyden Ali Molla’nın Ahmet’in  yanına  bedel durur. Ekiz’ in Osman aynı köyden  Çaltı’nın Ahmet’e  bedel durur.  İsmail  Ağa Altmış yaşlarında iri kıyım bir insandır.  Boyu uzun olduğu için  ona “Uzunİsmail” demişlerdir.  İsmail Ağa  çocuğu  evine getirir.   Ona avlunun yanında bir oda hazırlar.  Odanın  bir penceresi   bir de ocağı vardır.  Yatak ve yorgan verir.   “Oğlum Arif sen bizim  artık evladımız oldun.  Bizimle oturup kalkacaksın” der.  Arif ,  akşam  yemeğini  Ağa’nın ailesiyle birlik yer.   O akşam Ağanın çocukları Arif’e bir kısım  sorular sorar. Nerelisin,  baban kimdir gibi.  Arif bu sorulara mahcup bir eda ile cevap verir.  İsmail Ağanın iki oğlu üç kızı vardır.  Oğlanlardan birisinin adı Mesut, diğerinin  adı  Nuri dir. Büyük oğlan evli, küçük oğlan bekardır.  Kızlardan  birisi aynı köyden Çaltının Ahmet ile  evlidir.  Evli oğlanın evi aynı avluya bakmaktadır.  Arif yemeğini yemiş kendi odasına çekilmiştir. Gurbet elde bu küçük odada  yapayalnızdır.   Kendisi Aydın Ovasında olsa da aklı hep köyünde,  babasında  en önemlisi anasındadır.   Hayalen  köyün tarlalarını bağlarını ,  dağlarını ve yaylalarını gezmektedir.    Gece yarısı olmuş ama bir türlü uyku tutmamıştır.    Bir taraftan da için için göz yaşı dökmektedir.   Bu duygularla yatağında uyuya kalmıştır. 

Arif  sabah ezanı ile uykusundan  uyanır.  Bir an kendisini köyünde zanneder, ama pencereden baktığı vakit  önünde koskoca Aydın Ovası vardır.  Ağanın hanımı  gelir kapıya vurur. “ Arif kalk be kızanım sabah olmuştur, uyuma gari”   der.  Arif  “tamam Abıla ben de uyandım,”  diye ses verir.  Ağanın hamımı, bir tepsi içinde  tarhana çorbası yanında da tandır ekmeği getirmiştir. “A kuzum bunları ye gayri “der.  Arif gelen çorbayı  içer;

“Abıla ben ne iş yapacağım” diye sorar. 

Abılası ona “Kuzum bugün  inekleri  alda  ırmak kenarındaki tarlaya götür. Onları bir güzel otlat bakiyim.   Aman komşuların pırasa tarlasına sokmayasın,  komşularla bunca zamandan sonra kötüleşmeyelim.” Der.

Arif  bir elinde uzunca bir değnek, belinde azığı, omzunda su matarası,  önünde  dört  inek,  üç dana, iki buzağı, bir atla yola çıkar. Gideceği yolu bilmemektedir.  Ağanın oğlu   Nuri; “ Arif bu gün sığırları beraber götüreceğiz,  yolu iyi öğren bir daha seninle gelemem ha” der.

Arif : “Tamam Nuri  Ağa,  yolu bir bellesem bir daha unutmam”  diye cevap verir. O gün akşama kadar sığırları gütmüş, kimsenin tarlasına zarar vermeden  sağ salim sığırları geri getirmiştir.

 Köyünden geleli  bir hafta olmuş,  Arif yeni köyünü tanımaya ve işleri öğrenmeye  başlamıştır.  Bakkaldan bir kağıt kalem alır  Babasına  bir mektup yazar.  Mektup yazarken  hayalinden geçen kelimeler boğazına düğümlenir.  İçinden şu geçen şu dizelerikağıda döker:

Ateştir gurbetin toprağı taşı
Dert sahibi yapar sağ olan başı
Dinmek bilmiyor gözlerimin yaşı
Anamı  babamı göremez  oldum.

Buğulu gözlerle mektubunu bitirir.

Arif gün geçtikçe  bulunduğu yere uyum sağlamıştır.  Ağanın çocuklarıyla  dost olmuştur.  Yağmurun çok yağdığı günlerde  hayvanları otlatmaya götürmeyip  evin avlusunda hayvanlara  saman ve su vermektedir.   Ari f hayvan otlatmaya gitmediği  günler  zeytin toplamaya, zeytinlerin  eve atlarla nakledilmesine yardımcı olmaktadır.  Dede Köy,  Koçarlı  İlçesi’ne bağlı,  300 haneli bir köydür.  Kocarlı’ ya 6 km,  Aydın İline  30 km uzaklıktadır. Arazileri  yaz kış yeşil olup dağlarında  zeytin, ovasında yemiş ağaçları vardır.  Köyün tarlalarına  pamuk ekilmektedir.  O yıllarda Dede Köy’de  bir ilkokul,  üç adet kahvehane, iki bakkal,  bir fırın vardır.   Kahvehaneye çocukların girmesi yasaktır.   İktidarda  Demokrat  Parti  vardır.  Başvekil Adnan Menderes’tir.  Adnan   Bey  köylüler tarafından iyi bilinmektedir.   Çünkü  Dede  Köy ile Adnan Beyin doğup büyüdüğü  Çakır Beyli  komşu köy sayılır. Göçerlerin bir çoğu Adnan Bey’in çiftliğinde çalışmışlardır.  Bunlar’ dan Ekiz Koca’nın uzunca bir süre  Çakır Beyli’ de çalıştığı rivayet edilir.   Emin Bey’in Abdürrezzak ve  Ziya, Gazi  Osman’ın   Mehmet ,  Ekiz ’in Osman  aynı köyde  bedel olarak  çalışmaktır.  Zaman zaman bu çocuklar bir araya gelerek  hasret gidermektedirler.  Çevrede çalışan  köylüler  bu çocukları ziyaret edip mukayyet olmaktadır.  Ramazan Ağa  dayı başı olarak  Dede Köy’ de, İbrahim Çavuşun  ekipleri  Güdüşlü  köyünde  çalışmaktır.

Günlerden bir  gün Abdurrezzak   çocuk  Arif ‘in  yanına  gelir.  Arif’in abılası  sorar :”Çocuğum bu arkedeş  kimdir?”

      Arif:”Abıla bu benim yeğenimdir.”diye  cevap verir. 

     --“Söyle bakalım  adı nedir?”

    ---“ Abdürrezzak”

-         “Amanın  pek zordur söylemesi,  bunun adı Abdullah’tır .” Der. 

Abdürrezzak  çok ufak tefek bir çocuktur.  Aslında  Arif‘ten iki yaş büyüktür.  Ama Arif kendisini“ Abdürrezzak’ ın  emmisi“diye tanıtır.   Bunun için arkadaşı Arif’e . “Ev sakinlerinin olduğu yerde bana emmi de” der.  Abdürrezzak da diğer  zamanlarda  Arif, ev sakinlerinin olduğu yerlerde emmi der. Bir keresinde unutarak “Arif”  hitabını duyan Abla Abdurrezzak’ı:”Aaa ! ayıptır be kızanım,  emmine niye adıyla söylersin?” diye ikaz eder.

  Acısıyla tatlısıyla Dede Köy’ de günler gelip  geçer.  Mart ayı gelmiş, badem ağaçları  çiçek açmıştır. Baharın gelmesi en çok gurbetçi çocukları  sevindirmiştir.  Dönüş gününü iple çekmektedirler.   Ağa, Arif  için  bir teneke zeytin yağı,  20 kilo  zeytin,   15 kilo sabun,  10 kilo  yemiş hazırlamış ,”Çocuğum bunları  giderken  götürürsün.” demiştir.Ariferzakları  odasına yerleştirmiştir.   Artık dönüş  hazırlıkları başlamıştır.   Dönüş için  Güdüşlü den gelecek haberi beklemektedir.  Bir perşembe  günü  Ekiz ’in Mevlit  gelerek, ”Arif, cumartesi  kamyon gelecek, hazır ol,   seni götüreceğiz” der.  Bunu duyan Arif,   Ağa ve ailesi ile  vedalaşır. Nisan ayının ilk   Cumartesi  günü  Dede köy’den ayrılır.

Kamyon  Pazar günü öğleye doğru  Bozkır’a  vasıl olur.  Yolcular  Bozkır  meydanında inerler. İçlerinden bir haberci köye gider. Köylülere gurbetçilerin döndüğü haberi verilir.  Bunu  duyan köylüler birer  ikişer,  eşekle Bozkır’a  inerler.  Herkes  gelen yolcusunu  bulur kucaklaşırlar.  Çocuklarını karşılamaya gelen İmam  da iki oğlu ile kucaklaşarak  köyün yolunu  tutarlar.    

Çocuklarının geleceğini duyan Irahma Aba  Recep Yeri ‘n deki bağa kadar gider, burada  yolcuları beklemeye koyulur.   Çocuklarını bağın altındaki  yolda karşılar,  göz yaşları ile oğullarını kucaklayarak   hasret giderir.  Asırlardır devan eden  Aydın yolculuğuna  bir  halka daha eklenmiş olur.  Aşiretin kaderi olan bu çile  daha yıllarca devam edip gidecektir.   

Mustafa ŞEN
15 Şubat 2015
Selçuklu- Konya
Kaynak Kişiler :
     1- 
Osman Şen
     2- Osman  Ekiz

 

 

 

 

GÖNDERİLEN YORUMLARGÖNDERİLEN YORUMLAR

Ekleyen: ALİ OSMAN YAREN 10 Temmuz 2015, Cuma 11:18
Mükemmel bir hikaye dayı..Bir tarih adamısın, geçmişine bağlı ve sevdalısın.Bizler de sayende bilgi sahibi olduk.Teşekkürler
YORUM GÖNDERYORUM GÖNDER
  Adınız Soyadınız :
  Mesajınız :
Not : Lütfen küçük harf kullanınız. Maksimum 500 karakter

Önemli Not : Gönderilen mesajlar sistem tarafından kayıt altına alınmakta olup site yöneticileri tarafından görülmektedir. Lütfen bu hususa dikkat edelim ve başkalarını rahatsız edici mesajlar göndermeyelim.
Sayfa Üretim süresi :0,2422

© 2011 bozkirkarabayirkoyu.com
Karabayır Köyü Web Portalı http://www.bozkirkarabayirkoyu.com

Tam Ekran