Üye Girişi
Şifremi Hatırlat Şifremi Hatırlat
| |
Yeni Üyelik Yeni Üyelik

Konya - BozkırKonya - Bozkır
KARABAYIRKARABAYIR
KöyüKöyü
wwwwww
.bozkirkarabayirkoyu..bozkirkarabayirkoyu.
comcom

Dernek
Dernek Logosu Dernek Logosu

Basın Bülteni Basın Bülteni



MEKTEBİN BACALARI


defa gösterilmiştir

MEKTEBİN BACALARI

 

Yüce kitabımız ?Oku! Yaratan rabbinin adıyla? ayetiyle başlar. Mektep ilmin kapısıdır. Dinin en büyük düşmanı cehalettir. Her nesil kendinden sonra gelecek nesilleri eğitmek ve öğretmekle yükümlüdür. Tüm ülkede olduğu gibi yöre halkında da fakirlik, cehalet ve tefrika tüm ağırlığı ile hüküm sürmektedir. Cehalet ilimle, fakirlik marifetle, tefrika ise halkın belli bir olgunluğa ermesiyle giderilir.

Bu düşüncelerin ışığında cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye genelinde her köye bir ilkokul açılması hedeflenmiştir. 1945 yılında iktidarda Cumhuriyet Halk Partisi vardır. 25 yıldır ülkeyi tek başına yönetmektedir. Çok partili siyasi hayata geçilmemiştir. Reisi Cumhur Mustafa İsmet İnönü, Başvekil Şükrü Saraçoğlu, Maarif Vekili Hasan Ali Yücel, Konya Valisi Fuat Tuksal, Bozkır Kaymakamı Ragıp Uğural, Hoc Köy Nahiye Müdürü Cafer Sadık Hadimoğlu?dur. Köy muhtarı Ahmet oğlu İsmail Gedik?tir. I. Cihan harbinin yaraları sarılmadan 1939 tarihinde başlayan II. Cihan Harbi (Alman harbi) halen devam etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Başta Reis-i Cumhur İsmet Paşa, Genelkurmay Başkanı Mustafa Fevzi Çakmak?ın gayretleriyle bu anlamsız savaşa fiilen katılmamış; ancak savaşın maddi ve manevi tüm sıkıntılarını çekmiştir. Askerlik 4 yıla çıkarılmış. Yeni vergiler konmuş. Devlet silah mühimmat, çeki hayvanı ve hayvan yemi, saman, asker için gıda stoklamıştır. Halk bu yükümlülükleri karşılarken bir hayli yıpranmıştır. Alman uçaklarının hava saldırılarına karşı şehirlerde ve köylerde her bir haneye, aile bireylerine yetecek kadar sığınak kazması emredilmiştir.

Köylülerin katkılarıyla her köye bir oda yapılmış, bu odalara devlet tarafından telefon bağlanmıştır. Bu telefonlar karakola bağlıdır. Telefonun başında köylülerin 24 saat nöbet tutması emredilmiştir. Oğuz Dağı?nın zirvesindeki Taşbaşı mevkiine bir uçak gözetleme kulesi yapılmış, bu kulede zaman zaman askerler nöbet tutmuş; zaman zaman da köylüler nöbet tutarak düşman uçaklarını haber vermekle görevlendirilmiştir. Hava taarruzlarına karşı yapılan bu kulenin önünde bir uçak resmi yapılmış; bu resim hava trafiğinde uçaklar için nirengi noktası olarak kullanılmıştır. Hala bu rota kullanılmaktadır. Tüm bu tedbirler Alman hava saldırılarından meydana gelecek zarar ve ziyanı en aza indirmek için yapılmıştır. Halk fakr-u zaruret içinde yorgun ve bitap düşmüştür. 1942 yılında müthiş bir kuraklık olmuş, toprakta tane çatlamamıştır. Tarihimize ?42?nin kıtlığı? diye geçmiştir. Bu ahval ve şartlarda köylüler umutsuz ve bezgindir. 3 Mart 1924 tarihinde çıkan 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile ülke genelinde eğitim ve öğretim Maarif Vekâlet?ine bağlanmış medreseler kapatılmış yeni okulların açılması yaygınlaştırılmıştır. Köyden az sayıda öğrenci 1934 yılında açılan Hoca Köy Yatlı Bölge İlkokulu?nda öğrenim görmüştür. Ancak bu okulda okumak çok zor ve şartlar çok ağırdır. Onun için köyde okuyan sayısı çok yetersizdir. Okuma yazma oranı erkeklerde %5 kadınlarda sıfıra yakındır. Köyden çok az sayıda kişi Konya medreselerinde eğitim görmüştür. Her iki mahalle camilerinde küçük çocuklar namaz surelerini ve Kur?an okumayı öğrenmektedirler.

Köy erkeklerinden bir kısmı asker ocağında okumayı yazmayı ve hesap yapmayı öğrenmişlerdir. Mustafa oğlu Şükrü Bayar Bozkır İlkokulu?nda okumuştur. Mehmet Arslan, Hacı kerim Arslan, Hacı Kerim Bayar, Ali Doğan, Osman Gedik, Ziya Arıcı ve İbrahim Demir, Ahmet Petekçi kendi imkânlarıyla Hoca Köy de okumuştur. Hal Böyle iken Maarif Vekâleti her köyden en öz üç öğrencinin köylü tarafından iaşe, ibate vesaire ihtiyaçlarının karşılanarak en yakın ilkokulda okutulmasını emretmiştir.  Bunun gereği olarak köyümüzden Halil oğlu Şükrü Şahin, Halil İbrahim oğlu Abdullah Akgül, ismini tespit edemediğimiz üçüncü bir öğrenci Hoca Köy İlkokulu?nda okutulmuştur. 

Konya Valisi ve Bozkır Kaymakamı ısrarla köylere ilkokul yapılmasını emretmektedir. Muhtarları bu hususta uyarmaktadır. Yapılacak okulların devlet ve köylü iş birliği ile yapılmasını önermektedirler. Bozkır Kaymakamı Muhtar İsmail Gedik?i son iki yıldır makama çağırmakta ilkokul yapılması hususunda kendisini uyarmaktadır. Ancak köy halkı ekseriyetle ekonomik darlık, yeni mekteplerde dini tedrisatın yetersiz görülmesi gibi nedenlerle okul yapılmasına sıcak bakmamaktadır. 

Halkın muhalefeti kaymakamın ısrarı arasında kalan Muhtar 1945 yılının mart ayında okul arsası için yer arar. Yapılacak okulun iki mahalle arasında bir yer olması için çaba harcanır. İki mahallenin camileri merkez alınarak ölçümler yapılır. Tam ortaya gelen yer su tutan kışın bataklık olan bir arazidir. Bunun için biraz batıya doğru gitmek gerekecektir. Hüyük Tepesi?nin güney cephesinde Hoca köy, yayla yolu ile Yunuslu Armut arası yolunun kesiştiği yerin güney yönünde 4000 m2, 1520 rakımlı bir arazi tespit edilir.  Burasının zemini bayır olup çok fazla çamur barındırmaz. Ne var ki bu arazi tespit edilen orta noktadan takriben 200 m Yunuslu tarafına daha yakındır. Bu durum uzun yıllar iki mahalle arasında ihtilaf konusu olmuştur. Arazinin batı yönünde Hoca Köylü Şıhlar tarafından daha önceden yapılmış ?Şıhlar Oluğu? vardır. Okulun su ihtiyacı bu çeşmeden karşılanacaktır. Arazi Ali oğlu Mehmet Ekiz, Osman Akkuş ve Nurullah oğlu Ali Kaya?ya aittir. Bu arazi kaymakamlık tarafından kamulaştırılarak 10 Mayıs 1945 tarihinde temel atılır. İlkokul binası 12 m eninde 24 m uzunluğunda 5 m yüksekliğinde güney-kuzey istikametinde uzanan taş yapılı bir binadır. Takriben iki cami büyüklüğündedir. İçerisinde 2 adet 50 m2 derslik, iki giriş holü, bir odunluk, bir müdür odası, muallim lojmanı, bahçesinde bir heykel kaidesi, iki adet tuvalet mevcuttur. Bahçenin bir kısmı oyun alanı, bir kısmı uygulamalı tarım dersi için tahsis edilmiştir. Bahçedeki ağaçlar ve bitkiler Şıhlar Oluğu?ndan alınan suyun bir havuzda toplanması ile sulanmaktadır. Bir Yunuslu tarafında bir Karabayır yönünde iki adet bahçe girişi vardır. Okul bahçesinde 15 Badem ağacı 22 dut ağacı, 12 kavak ağacı, 3 Yaban armudu, 2 yaban eriği ağacı vardır. Bahçe kuru taş duvarla çevrilmiştir.

İlkokul yapımı için Bozkır ilçe merkezinde ikamet eden gayri müslim ustalar getirilir. Köyümüzün meşhur yapı ustalarından Mustafa Oğlu Hasan Kılıç bu inşaatta ustalığı öğrenmiştir. Köyde askerliğini yapmış her erkek bir hane kabul edilmiş. Her bir haneye 15 angarya yazılmıştır. Gerekli taş Hüyük Tepesi?nden Tuzla Tepesi?nden sökülerek temin edilmiştir. İhtiyaç duyulan kum çevredeki derelerden temin edilmiştir. Lazım olan kireç Oğuz Dağı?ndan kesilen odunlar yakılarak temin edilmiştir. İlk denemede gerekli nitelikte kireç üretilememiş; İkinci denemede sonuç alınmıştır.  Okulun kereste ihtiyacı yine Oğuz Dağı?ndan kesilen ağaçlardan temin edilmiştir. Kesilen ağaçlar kolastar denen çift kollu testere ile lata ve tahta haline getirilmiştir. Bu işte Mehmet Oğlu Halil Şahin ustabaşı olarak çalışmıştır. Köy ihtiyar heyeti kendisine ?Usta sen teknik iş yapıyorsun sana her bir gün çalışmana karşılık iki yevmiye yazmamız gerekir? teklifine; ?Halil usta hayır ben bu fakir milletin hakkını alamam bana da her gün için bir angarya yazınız? diyerek bir centilmenlik örneği sergilemiştir.

Çimento ve diğer malzemeler Konya?dan satın alınmıştır. Çalışan işçilerin öğle yemeği köylüler tarafından sırayla verilmiştir. Muhtar İsmail her gün sabahtan akşama kadar elinde diş budak asa ile inşaatın başında bulunmuş çalışmaları yakından takip etmiştir. Okulun yapımına isteyerek veya istemeyerek tüm köy halkı katılmıştır. Bu inşaat şimdiye kadar köylünün gördüğü en büyük çalışmadır. Zaman zaman bıkkınlık verse de inşaat kazasız ve kavgasız tamamlanmıştır. İnşaat bitiminde bir kurban kesilerek çalışanlara ve köylülere ikram edilmiştir. Çalışmalar sırasında halkı teşvik etmek maksadıyla çeşitli konuşmalar yapılmıştır. O yıllarda ezan Türkçe kelimelerle okunmaktadır. Bundan esinlenen Şükrü Bayar Ali oğlu Mustafa Yıldız?ı yanına çağırarak ?Mustafa millete şöyle bir seslensen? der.  Mustafa Yıldız İnşaat alanında taş yığının tepesine çıkarak şöyle nida etmiştir. 

 

                Tanrı uludur Tanrı uludur

                  Bu yol Yüce Tanrı?nın yoludur

                 Ahali İsmail?in Kuludur.

                 Haydin gayri taşa, haydin kuma

Tanrı uludur Tanrı uludur

Bu yol cumhuriyetin yoludur.

Yunuslu İsmail?in kuludur.

Hane başına on beş angarya

                   Tanrı uludur. Tanrı uludur

                   Bu yol yenilmez Türk?ün yoludur.

                  Karabayır muhtarın kuludur

                  Haydin Oğuz?a, haydin oduna.

 

İnşaat yapılırken köyde bir iki radyo vardır.  Radyodan Muzaffer Turink in sesinden şu türkü duyulur;

 

Mektebin bacaları

Ders verir hocaları

Beni yardan ayıran

Çeksin tüm acıları

                               Mektebin önü bayır

                               Gülü dikenden ayır

                               Verin benim yâri mi?

                               Sonumuz olsun hayır

 

Köylülerimiz bu zor zamanda gerekli fedakârlığı yaparak devlete olan bağlılığını bir kez daha ispat etmiştir. Okul yapımı başladığı günlerde Yunuslu?dan üç aile Karaman Kurt Deresi Köyü?ne göçme kararı almışlardır. Bu kararı almalarına neden ?İkinci Cihan Harbi?nin? getirdiği iktisadi krizdir. Cihan Harbi, bütün dünyayı kasıp kavurmuş etkileri bizim köye kadar uzanmıştır.

Köy arazilerinin miras yoluyla küçülmesi, meraların hayvan varlığına yetersiz oluşu geçim şartlarını zorlamaktadır. Bunun yanı sıra Halil oğlu Molla Mehmet Ereğli-Karaman arasındaki Yörük köylerinde imamlık yapmaktır. Karaman?a yakın bir bölgede Kurt Deresi Köyü?nde yaklaşık 300. 000 m2 bir yer bulur. Bu arazi büyük ama bedeli bir hayli ucuzdur. Bu araziyi almak için yeğeni Halil Yıldırım?ı görevlendirir.

Halil Yıldırım, yeterli bedeli amcasının oğlu Halil Duranı ve Abdullah oğlu Halil İbrahim?i de ortak eder. Yine de arazi bedelini karşılayamazlar. Soğucak?tan iki aileyi ortak ederek arazi bedelini tamamlar. Arazi satın alınınca okul inşaatı devam ederken köyden göç ederler. Bu göç Yunuslu tarihin en büyük göçüdür. Üç sevilen ailenin köyden göçmesi köy halkında büyük üzüntüye neden olur. Bazıları bu göçü okul inşaatı ile ilişkilendirir. Okul inşaatının başından sonuna kadar köylüler arasında müzakereler, tartışmalar olmuştur. Bir nimeti elde etmek için bir bedel ödemek gerekir bu bedelde okul için fazlasıyla ödenmiştir. İki mahalle halkı muhtarın önderliğinde ağustos ayının sonlarına doğru okul inşaatını tamamlamıştır. Bütün zorluklara rağmen Karabayır Köyü İlkokul 1945 yılının Eylül ayında öğretime açılır. Okulun bacalarından tüten duman, Torosların semalarına yükselir. Karanlığa bir mum yakılmış olur. Osmanlı?da II. Mahmut ile başlayan modern manada okul yapımı Cumhuriyetin kurulmasıyla hız kazanarak, bu ücra dağ köyünde maarifin ışığını yakmıştır.

Karabayır Köyü İlkokulu, yakın köyler içinde Üç Pınar İlkokulundan sonra ilk açılan okuldur. Kovanlık Köyü İlkokulu 1947 yılın köy odasında açılmış, 1948 yılında yeni bina yapılmıştır.  Kovanlık Köyü İlkokulu da tamamen köylülerin katkılarıyla imece usulü yapılmıştır. (2) Soğucak Köyü İlkokulu 1946 yılında köy odasında açılmış 1949 yılında yeni bina yapılmıştır. Hacı Yunuslar Köyü İlkokulu 1965 yılında köy odasında açılmıştır. Bu yönüyle Karabayır halkı büyük bir fedakârlığa öncü olmuştur.

Muhtar İsmail köyün ağası ve beyidir. Babası Gedikli Sülalesinden Mehmet oğlu Ahmet; annesi Haliller Sülalesinden Abdullah kızı, Ümmü?den olma Fatma?dır. Doğum tarihi 1877?dir.  Gedikli sülalesinden, aynı zamanda amcası olan Osman kızı Havva?dan olma Fatma ile evlenmiştir. Bu evlilikten Ahmet, Mustafa, Osman, Fatma ve Mehmet isimli beş çocuğu doğmuştur.  Eşi Fatma Kadın 1939 tarihinde; kendisi 1951 yılında vefat etmiştir. Eşinin ve kendisinin kabirleri köy mezarlığındadır. Çok hayırsever sahavetli, cömert, misafirperver bir kimsedir. Köye gelen konukları ağırlar onların ve hayvanlarının yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını karşılar. Aynı zamanda köyün fahri imamlığını yapmaktadır. Camimin arsası dedelerinin mülküdür. Caminin bakım ve onarımı ile de ilgilenmektedir. Okul yapımı bitince çok yorgun düşmüştür.

Bir akşam vakti namaz kıldırırken dilinin titrediğini namaz surelerini okurken sesinin çatallaştığını fark eder. Yorulduğunu ve yaşlandığı anlar.  Namaz sonrası caminin önündeki kütüğe derin bir nefes alarak oturur.  Cemaat arasında bulunan kayın biraderi ve amcasının oğlu Osman Oğlu İmam Molla Mehmet?e seslenerek: ?Mehmet Hoca!  Görüyorsun ki ben yaşlandım ve yoruldum. Bu okul beni çok yordu. Bu namazda sen de fark etmişsindir.  Bundan sonra bu camide imamlık görevini bırakıyorum. Bu konuda sen benden daha dirayetlisin. Bundan böyle ben bu camiye cemaat olarak geleceğim. Bu zamana kadar zaten Molla Mehmet bu camide çoğu vakitlerde imamlık yapmaktaydı. Odaya gelenleri de ihmal etmeyin. Emmim Gedikoğlu Osman Hoca?dan aldığım emaneti bugün sana devrediyorum. Molla Mehmet; ?Tamam Ağa bu emanet bize aittir. Dedelerimizden gelen bu geleneği Allah izniyle ölünceye kadar sürdüreceğim. Bunun için müsterih ol? der. Ve ?bu görev için halktan bir şey talep etme. Çocukları da ihmal etme okutmaya çalış, ta ki Cenab-ı Allah?ın ismi celili bu semalardan eksik olmasın. Halk bilmezse Hakk?ın hatırı Ali?dir.? der.  Ağa, ?Emmi zadelerimin de yardımıyla inşallah bu hizmetin hakkından geliriz ve dedelerimizin bu mübarek geleneğini aksatmayız. Cami önünde bulunan diğer cemaat te doğru söyledin İsmail Ağa emanet yerine vardı? derler. İmam Molla Mehmet Hoca takriben 20 yıl Yunuslu camisinin fahri imamlığını yapar; çocuklara Kur?an-ı Kerim okutur.

Okul çağındaki çocukları Tevhid-i Tedrisat Kanunu?na göre okula göndermek zorunludur. Bu kurala uymayanlara çeşitli para cezaları verilir. Veliler Karakola çağrılarak ifadesi alınır. Köylüler özellikle kız çocuklarının okumasına mesafeli bakmaktadırlar. Bazı nüfuzlu aileler kızları okula göndermedikleri gibi yükümlülüklerden de kurtulmasını bilirler. Bu ilk sınıf listesinde de görmek mümkündür Okulun ilk sınıfında 13 erkek 4 kız öğrenci vardır. Öğrenciler ilk yıllarda önlük ve yaka takmazlar mahalli kıyafetlerle okula gidip gelirler. Daha sonra siyah Önlük ve beyaz yaka mecburi tutulur. 4. Sınıfta okurken öğretmen önlüğümüzün sol üst köşesinde bulunan cebin üstüne altın yaldızlı renkli iplikle ?Kİ? yazdırılmasını söyledi. Eve geldim bu yazıyı yazabilecek kimse yoktu. Köyde bir hayli araştırmalardan sonra Ümmi Kılıç?ı buldum sağ olsun önlüğüme bu işareti yazmıştı. Allah ondan razı olsun.

1986 yılında önlükler mavi renk oldu. İlk önceleri öğrenciler bez çanta ile okula gelip giderlerdi. Refah seviyesinin yükselmesiyle özellikle Almanya işinin çıkmasıyla deri ve suni deriden mamul çanta kullanılmaya başlanmıştır. Isınma odun sobasıyla sağlanır. İlk yıllar da her bir öğrenci her gün elinde bir odun parçası getirir sobanın yanına atarak sırasına oturur. Daha sonraları öğrenci başına bir merkep yükü odun salgı olarak salınırdı.  Zaman zaman da öğrenciler Oğuz Dağı?ndan okulun yakacak ihtiyacını karşılarlar. Okulda eğitim ve öğretim malzemesi olarak Atatürk resmi, İstiklal marşı Gençliğe Hitabe Levhası, haritalar, insan vücudu anlatan şema ve resimler, mevsimleri, ayları gösteren levhalar, büyük cetvel, ahşap iletki, gönye, dik açılı bir gönye olduğunu hatırlıyorum.  Ayrıca zil, duvar saati, ispirto ocağı, deney tüpleri, dünya küresi, dünyanın güneş etrafında döndüğünü gösteren bir aygıt vardı.

Okul bahçesinde günlük mıntıka temizliği yapılır, mevsimlere göre bahçedeki ağaçların bakımı yapılırdı. Okul bahçesinde uygulamalı tarım dersleri yapılır. Soğan, patates gibi sebzeler ekilirdi. Sabah içtima da 1933 yılında Reşit Galip tarafından yazılan ve aynı yıl uygulamaya konulan andımız söylenir:

?Türk'üm, doğruyum, çalışkanım. Yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun?.

Daha sonra sınıflara girilirdi. Gürültü yaparsak 40 derece dik Armut arasındaki armut ağacına istikamet verilir, öğrenciler 200 m koşar; tekrar içtimaa dönülürdü.

Pazartesi sabah ve Cuma okul bitiminde bayrak töreni yapılır. Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılan, Osman Zeki Üngör tarafından bestelenen; 12 Mart 1921 de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından milli devletin resmi milli marşı olarak kabul edilen İstiklal Marşı?nın ilk iki kıtası koro halinde söylenirdi. El işi ödevleri hiç çekilmezdi. Öğretmen ecza dolabı, tavuk suluğu, kaşık, saban, boyunduruk, pişirgeç gibi ev aletlerini yapmamızı söyler; ancak bunları yapmak imkansıza yakındı. Bu hususta evde bir hayli gürültü çıkardığımız olmuştur.  

Öğle tatilinde öğrenciler evlerine giderek öğle yemeklerini yerler. Ancak, ocak şubat aylarında kar ve fırtınanın çok olduğu günlerde öğrenciler azık katarak öğle yemeklerini sınıfta yerler. Azıklarında kavut karışığı, un helvası, ekmek övmesi, tarhana kavurması, kabaklı, patates haşlaması, topla yumurta, keş, zeytin, tahin, kaygana, mayalı, yağlı pişi gibi yiyecekler olur.

Yine bu aylarda köye bir metre kar yağdığı zamanlar; köyün en uç noktasından başlayarak okula kadar analarımız tahta küreklerle 60 cm genişliğinde patika yol açarlar. Bizler o yoldan sırayla okulumuza giderdik. İkinci cihan harbinden sonra milli ekonomiyi canlandırmak, yerli mallı kullanımını özendirmek, tasarruf bilincini artırmak gayesiyle 1946 yılından itibaren okullarda 12-18 Aralık günlerinde Yerli Malı haftası kutlanmaya başlanır. Bizim okulda da kutlama yapılır. Yerli malı haftalarını kutlamamız önerilirdi. Bu hafta da bir gün öğrenciler evlerinden ceviz, badem, elma, armut, ayva, kuru üzüm, leblebi, çerez gibi ürünler getirir sınıfta topluca yenirdi. Okul bahçesinde yakar top, voleybol, futbol, ara kesti, aygır, saklambaç, birdirbir, sırt sırta yüklenme, beş taş gibi oyunlar oynanırdı. İlkokul da çevre köylere geziler düzenlenir. 

Üç pınar, Kovanlık, Soğucak İlkokuluna geziler yapılmıştır. Bir yıl nisan ayında Kovanlık İlkokulu?na geziye gittik. Bilgi yarışmaları yapıldı. Oyunlar oynandı. Yanımızda azık götürmemiştik. Öğle vakti gelince öğretmenlerimiz bizi Kovanlık?lı arkadaşlarla (kızları kızlarla; erkekleri erkeklerle) eşleştirerek bu arkadaşlarınızı yemeğe götüreceksiniz dedi.  Ben ve bir arkadaşımı Ermenceli bir arkadaş aldı ve evine götürdü. Bu ev Ermence?nin en aşağı tarafında son evlerden biriydi.  Eve girdik evde kimse yoktu. ?Anam tarlaya gitti? dedi arkadaş; mutfaktan kuru yufka ekmeği çıkardı. Ekmeği suladı yanına pekmez katıp bir güzel yedik. İsmini bilmediğim o arkadaşa müteşekkirim. Arkadaşlarımızdan Hüseyin Evmez ve İsmail Kılıç ilgili eve gitmeyip karamuk yaprağı yediklerini hatırlıyorum. Soğucak Ulu Yazı Mevkiinde ve Nura Dışı Köpürcek Mevkiinde üç veya dört köyün birlikte bir kır gezisi düzenlediğini hatırlıyorum. Bu gezilere giderken ve gelirken öğretmenlerimizin refakatinde yürüyüş kolunda koro halinde marşlar söylenirdi.  Bunlardan aklımda kalanlar;

 

Plevne Marşı

Tuna nehri akmam diyor

Etrafımı yıkmam diyor

Şanı büyük Osman Pasa

Plevne'den çıkmam diyor

 

Düşman Tuna'yı atladı

Karakolları yokladı

Osman Paşa'nın kolunda

Beş bin top birden patladı

 

Kılıcımı vurdum taşa

Tas yarıldı baştanbaşa

Askerinle binler yaşa.

Namı büyük Osman Paşa

 

                                          Çiğdem Der ki

                                    Çiğdem der ki ben elayım
                                     Yiğit başına belayım
                                     Lale der ki ben alayım
                                      Benden ala çiçek var mı
                                      Al baharlı mavi dağlar
                                      Yarim gurbet elde ağlar

Nevruz der ki ben nazlıyım
Sarp kayalarda gizliyim
Mavi donlu gök yüzlüyüm
Benden ala çiçek var mı
Al baharlı mavi dağlar
Yarim gurbet elde ağlar
Söz:  Âşık Veysel ŞATIROĞLU


            Ayrıca milli bayramlarda okul süslenir, okul önündeki heykelin etrafına toplanır şiirler okunur, marşlar söylenir, yarışmalar yapılırdı. Köylüler bu törenlere iştirak eder evlatlarını seyrederlerdi.  Bir Milli Bayram da yürüyüş kolu halinde önce Yunuslu ?ya gittik, İmamın Harman?ında camiin avlu duvarına çıkarak şiirler okundu. Daha sonra aynı yürüyüş kolunda Karabayır?a varıldı. Cami duvarına çıkılarak şiirler ve marşlar okunduğunu hatırlıyorum.

Bu şiirlerden aklımda kalan bir tanesi:

 

AKDENİZ MARŞI

Yaslı gittim şen geldim

Aç koynunu ben geldim.

Bana bir yudum su ver,

Çok uzak yoldan geldim

 

Varsın yansın ocağım

Kurtuldu al sancağım

Bayrağımın altında

Ben hür yaşayacağım

Söz: Semih FIRAT

Bu etkinlikleri köylüler merakla izliyorlardı.

 

1953 yılında iktidarda Demokrat Parti vardır.  Köy öğretmenlerinin maaşı yetersiz görülmüş; öğretmene ek gelir olarak köy merasından bir tarla tahsis edilmesi; işçiliğinin imece usulü köylüler tarafından yapılması hususunda kaymakamlık tarafından muhtarlıklara emir verilmiştir. Bu emre istinaden köyümüzde köy İhtiyar Heyeti tarafından yayla arazisinden Meydancık Mevkii?nde yayla yolunun kuzey batı tarafında Elma Ağaç Obası?na, doğru İt İni mağarasına kadar uzanan takribi 70.000 m2 büyüklüğündeki düz bir arazi öğretmene tahsis edilmiştir. Köylüler arazinin işlenmesinde çalışmışlardır. Öğretmen bu araziye üç yıl arpa ekmiş kardeşi Ahmet Doğan?ı bekçi tayin etmiştir.  Çok iyi verim veren arpalar, hasat edilerek at arabalarıyla köye nakledilmiş. Öğretmen arpayı satarak ek gelir elde etmiştir. Yine bu konu da davarın yaylımı azalttığı, köylülere ek külfet getirdiği gibi düşüncelerle eleştiri konusu yapılmıştır.            

Köy okulu 1966 yılına kadar tek öğretmen 5 sınıf bir arada eğitim görür. 1966 yılında ikinci öğretmen olarak Sabri Arıcı vekâlet tayin olur. 1979 yılında tekrar tek öğretmene düşer. İlk öğretmen olarak Köyümüz sakinlerinden Ali Doğan Başöğretmen olarak atanır.

Dünyanın en kanlı savaşı 01 Eylül 1939 da başlayıp, Japonya?ya atılan iki atom bombası ile 02 Eylül 1945 tarihinde biter. 75 milyon insan ölür 300 milyondan fazla yaralı vardır.  Bu savaşta tarafsız kalan Türkiye 23 Şubat 1945 tarihinde Almanya ya karşı savaş ilan ederek Müttefiklerin yanında yer almış; ancak hiçbir çatışmaya girilmemiştir. II. Dünya Savaşı?ndan galip çıkan Rusya yayılmacı bir politika gütmüş. Kafkaslarda ve Doğu Avrupa?da hızla yayılmaya başlamıştır. Rusya isteklerinde aşırı giderek Türkiye?den Kars, Ardahan ve Artvin vilayetlerini istemiş; İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında askeri üsler talep etmiştir. Adolf Hitler tehdidinden kurtulan milletimiz şimdi de Josef Stalin tehdidi ile karşı karşıya kalmıştır. Bu durumda Türkiye, II. Dünya Savaşı'nın diğer galipleri olan ABD ve İngiltere ile ilişkilerini güçlendirmek için çeşitli çalışmalar yapmıştır.

Bu kaygılarla Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, (NATO) Nisan 1949'da 12 ülke tarafından imzalanarak kurulmuştur. Türkiye bu örgüte 1949 yılı aralık ayında üyelik için başvurmuştur. 1952 yılında üyeliği kabul olmuştur. Sovyet tehdidi bütün dünya da yankı bulmuş: ABD başkanı Harry S. Truman Sovyet tehdidine karşı 12 Mart 1947 yılında kapsamlı bir plan açıklamıştır. Amaç Kominizim tehdidi altında bulunan ülkelere yardım yapılmasıdır.  Tarihe Truman doktrini diye geçmiştir. Truman Doktrini, Marshall Planı?nın hazırlayıcısı olmuştur. ABD Dışişleri BakanıGeorge Marshall'ın "Marshall Planı" 5 Haziran 1947?de Harvard Üniversitesi'nde verdiği bir nutukta açıklamıştır.  Bu planla 16 ülkeye 13 milyar dolar yardım öngörülmüştür. Bu plan çerçevesinde 1947 yılında itibaren ABD Türkiye?ye askeri ve ekonomik yardımlar yapmaya başlamıştır. Türkiye ?ye 1948-1951 yılları arasında 137 milyon dolar, Yunanistan?a 376 milyon dolar yardım yapılmıştır.    

ABD?nin nakdi yardımları 1951 yılında tamamlanmıştır. Ancak ayni yardımlar devam etmiştir. Köylülere birer çuval buğday ve mısır dağıtımı yapılmıştır. İlkokullarda 1953 yılından itibaren ABD gönderilen süt tozu, un, yağ ve kırtasiye dağıtımı yapılmıştır. Bu yardım 1971 yılına kadar devam etmiştir. Amaç Kominizim tehlikesine karşı halkı bilinçlendirmek; ABD politikalarını sevdirmektir. Artan Sovyet tehdidine karşı güneyde bir yeşil kuşak oluşturmaktır.

Çok basit gibi görünen okullarda süt tozu dağıtımının arkasında II. Cihan Harbi?nden sonra başlayan; dünyadaki soğuk savaşın olmasıdır. Okulumuza da her yıl düzenli olarak süt tozu, un ve nebati yağ yardımı gelmiştir. Süt tozları 20 kg torbalarda, unlar 50 kg bez torbalarda, Nebati yağlar 17 kg tenekeler halinde her öğrenci ye eşit oranda dağıtılmıştır. Bir defasında öğretmen 17 kg tenekeyi bana vererek ?oğlum bunu anana götür şu dört arkadaşla taksim etsin? demişti. Ben de eve getirdim Anam iki gözlü sallama terazi ile bu yağı arkadaşlara taksim etmişti. Her bir öğrenciye iki ekmek düşüyordu. Köylüler nebati yağı yemeklerde özellikle pişi yapmada kullanıyorlardı. Süt tozunu kaynatıp içiyorlar veya yoğurt yapıyorlardı. Bizden önce öğretmen süt tozunu okulun lojman bölümünde kaynatarak içirdiğini büyüklerimden dinlemiştim. Yine bizden önce gelen unlardan lojman bölünde köylü kadınlara Ümmü Tağmat?ın öncülüğünde bazlama ve un helvası yatırdığını ve öğrencilere dağıtıldığını dinledim. Süt tozundan kaynatılan süt bana çok sevimli gelmemişti. Biraz kekremsi bir tadı vardı. Ancak gelen unlardan yapılan pazar ekmeği dillere destan olmuştu.

Burada bir hatıramı hiç unutamam; 1965 yılı kasım ayında bir gün okula ekmek geleceği köy içinde ağızdan ağıza duyulmuş, okula giden çocuklar ekmek almayı büyük bir heyecanla bekliyorlardı. Ben de bu haberi aldım. Ancak ben okula gitmediğim için pazar ekmeği alma hakkım yoktu. Kar gibi beyaz, taze, mis kokulu pazar ekmeğini çok seviyor; yemeyi çok arzu ediyordum. Aynı gün hava puslu ve soğuk olduğu halde, öğleden sonra Emin Bey?in Harman?ının kuzey yönündeki kayanın başına çıktım. 

Üç Pınar istikametine doğru bakmaya başladım. Heyecanla mezar önünden gelecek ekmek yüklü merkepleri gözlüyordum. Saatlerce bekledim. Zaman zaman gözlerim karşı çamlara veya uzaklara dalsa da gözüm hep mezar önünde yorgunluktan yere çöktüm iki elimi üçgen yaparak beklemeye başladım. Derken mezar önünden iki merkep sırtlarında ekmek çuvallarıyla göründü. Merkepleri dört tane ilkokul öğrencisi getiriyordu. Bunlar: Mevlit Akkuş, Osman Çiçek, Hamza Tağmat, Ahmet Çelik olduklarını bu yazıyı araştırırken öğrendim. Yolcular okula doğru yaklaşırken ben hemen eve koştum. Ana! Ana! Okula ekmek geldi. Ben de isterim dedim.  Ebem: ?Gelin şu çocuğun umudunu kırma git bizim Ali Öğretmen?e selamımı söyle bizim oğlana da ekmek versin? dedi. Bu duyan anam doğru okulun yolunu tuttu. Ben yine aynı taşın başına çıkarak bu sefer okulun yolunu gözlemeye başladım. Anam okula vardı. Uzaktan izliyorum.  Anamı gören öğretmen ?Ne o koca kız? Yeniden okumaya mı geldin? der. Anam ?yok öğretmen dayı ha bizim çocuğa da iki ekmek versen onun için geldim? ?Karabayırlı sen biraz dur. Şu çocukları savalım çaresine bakarız? der.  Çocuklar gittikten sonra Anama iki ekmek verir. Anam iki ekmekle köye döner. Yolda anamdan ekmeleri alarak eve koşarak geldim. Ben de çok arzu ettiğim iki pazar ekmeğine sahip olmuştum. Bir keresinde de halamın kızı Ayşe Ekiz okuldan aldığı iki ekmeğin birini bana vererek evine gitmişti. Bu iki hatırayı hiç unutamam. Şimdi ise aynı iştiyak ve hazla yufka ekmeği özlüyorum.

Ali Doğan 1.7.1924 yılında köyümüzde doğar Ali Doğan?ın babası Musalar sülalesinden Nurullah oğlu, Ali oğlu, Mehmet?tir; Annesi Gedikli sülalesin Mehmet oğlu Osman kızı Emine?dir. İlkokulu Hoca Köy Yatılı Bölge İlkokulu?nda okumuş; Ortaokul ve Liseyi Eskişehir Mahmudiye (Çifteler) Köy Enstitüsü?nde okumuştur. Karabayır Köyü İlkokulu ikinci tayin yeridir. Öğretmen Ali Doğan 13 Kasım 1946 yılında aynı zamanda teyzesinin kızı olan Gedikli sülalesinden İsmail kızı (Hikâyemizin kahramanı Muhtar) Fatma?dan olma Fatma Gedikle evlenmiştir. Bu evlilikten 4 erkek ve 1 kız evladı vardır. 1954-1956 yıllarında Kütahya Hava Üssünde yedek subay olarak askerlik yapmıştır. Ali Doğan askere gittiği üç yıl hariç emekli olduğu 1971 yılına kadar bu okulda görev yapmıştır. Başöğretmenimiz Ali Doğan 1.5.1976 yılında vefat eder. Kabri köy mezarlığındadır. Köyümüzün unutulmaz eğitim emektarıdır.

Ali Doğan öğretmenliğinin yanı sıra güzel resim yapan, mahalli konularda amatör şiir yazan, marangozluk, arıcılık yapan, güzel marş söyleyen, hastalara iğne yapan, lehim yapan, dikiş diken, ağaçlara aşı yapan, ava giden, doğayı seven, hoş sohbet, sevecen, sıcakkanlı, hayat dolu bir halk önderidir. Köy Enstitüsü?nde bir köy hayatında lazım olacak birçok sanat, marifet ve melekeyi öğrenmiştir.

İmam Dede?min harmanında oynuyordum.  Beyaz saçlı şişmanca, kalın kaşlı bir adam elinde bir defter kalem; yanında birkaç kişi karşıdan göründü bizim eve yaklaştı. Evin önünde duran Ebeme seslenerek ?Abıla senin Mustafa?yı da yazalım mı?? dedi.  Ebem ?öğretmen, bu çocuk daha küçük değil mi?? dedi.  ?Küçük olmaz Abıla bunun boyu maşallah uzamış, bu yapar, yazacağım? dedi. Ebemde ?yaz bakalım öğretmen dedi?.  Ben merakla bakıyordum bu adam kim, Neyi, Niçin yazıyor?  Bu adama öğretmen deniyor, okulda okumak için öğrenci yazıyor. Sonra anladım ki bu yazma işlemi benim ilkokula kaydım olmuştu.  Böylece ilk tahsil hayatıma başlamış oluyordum. O yıl okula ikinci bir öğretmen kadrosu almak; öğrenci sayısını 60 kişiye çıkarmak için öğretmen ev ev gezerek kayıt yapmıştır. İlkokula başladığım 1966 yılında 1. 4. ve 5. sınıfları büyük sınıfta Ali Öğretmen, 2. ve 3. sınıfları küçük sınıfta Sabri Öğretmen okutmuştur.  Harfleri ve rakamları tanımak çok zor olmuş; evde bir hayli kavga çıkarmış, bana yardımcı olmak isteyen rahmetli anama çok eziyet etmiştim. Allah Rahmet eylesin.

Hüseyin arkadaşımla aynı sırada oturuyordum. Onun numarası 67, benimki 68?di. 7?yi yazmak çok kolay ancak; 8 yazmak bana çok zor geliyordu. Diğer öğrenciler gibi ben de 8?e gözlük diyordum.  Bu rakamı bazen Hüseyin?e yazdırıyor, bazen de iki o?yu üst üste koyarak yazmaya çalışıyordum.  Koca Öğretmen benim durumumu görmüş olacak ki ?çocuklar arkadaşınız 8 yazamıyor? diyerek tahtaya sekizi çizmeye başladı.  Önce merkezden başlayarak yukarı doğru, soldan sağa bir daire, sonra merkezden aşağı yöne soldan sağa doğru bir daire çizerek; sekizin nasıl yazılacağını bana ve bütün sınıfa anlatmış oldu. 

Köyde o yıllarda öğretmeni görünce oyunu bırakır sağa sola kaçardık. İmamı görünce; yine oyunu bırakır kaçıyorduk. Çünkü oyun oynamamıza kızıyorlardı. Derslerinize çalışın diyorlardı.  Muhtarı görünce de kaçıyorduk. Onu çok anlamıyordum. Ama Muhtar Emmi genellikle bize kızardı. Elimde çapa ile oynuyorum. ?Oğlum komşunun evini yıkacaksın? derdi. Daha sonra arı kovanlarının olduğu yerde su kazıyordum ?oğlum köyün suyunu kaçıracaksın? diye kızıyordu.  Jandarma gelince de kaçıyorduk. Bir de deli bekçiyi görünce zaten Azrail den korkar gibi korkuyor, kaçıyorduk. Bilemiyorum bir insan öğretmenden, hocadan, muhtardan, bekçiden, jandarmadan niye kaçar, niye korkar. Bugün anlıyorum ki öğretmenden kaçış ilimden kaçış, hocadan kaçış maneviyattan kaçış, muhtardan kaçış yönetimden-siyaseten kaçışı jandarma ve bekçiden kaçış güçten-otoriteden kaçışı simgeliyor. Bu kaşısın ben de ve emsallerimizde hala devam ettiğini düşünüyorum. Kendimize olan öz güvenin yeterli olmadığı bu olaylara bağlıyorum.

Köyde ilkokulun açılmasıyla: Osmanlı?da 1700?lü yıllarda III. Selim zamanında başlayan ve devam eden gelenekçi kültür ile yenilikçi kültür çatışması hız kazanır. Öğretmen okula devam eden öğrencilerin derslerine mâni olacağı kaygısıyla hocaya gitmesini pek istemez; zaman zaman onları ikaz eder. Oysa köylüler çocukların okulda okumasının yanında hocaya da giderek dini bilgilerini, namaz surelerini öğrenmelerini istemektedir.  Bu mevzular uzun yıllar ihtilaf konusu olmuştur.

25 Kasım 1925 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen 671 Numaralı "Şapka İktizası Hakkında Kanun" ile 3 Mart 1924 tarih ve 430 Numaralı ?Tevhid-i Tedrisat Kanunu?, 1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı "Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanunun? kabul edilmesi ve alfabenin değiştirilmesi 18 Temmuz 1932 - 16 Haziran 1950 yılları arasında yürürlükte olan Türkçe ezan uygulaması halk arasında görüş ayrılıklarına neden olmuş; millet ve devlet arasında anlamsız ihtilaflar meydana getirmiştir. Her iki tarafta da bu olayları derinleştirmek, bu konulardan bir çatışma çıkarmak isteyenler olmuştur. Sonuçta milletimiz makul olanı yakalayıp orta yolu bularak; bu yaralar kapatılmaya çalışılmıştır. Şapka kanunu zamanla işlevini yitirerek kaybolmuştur. Türkçe ezan uygulaması kaldırılmıştır. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Medrese, Tekke ve Zaviyeler kapatılmıştır.

1924 yılında 29 yerde İmam mektepleri açılır. Fakat bu mekteplerde 1932 yılında kapanır. Daha sonra İmam hatip kursları açılır. 1949 yılında Ankara İlahiyat Fakültesi ve 1951 yılında yedi adet imam hatip okulu açılmış; açılan yerel Kur?an kursları ile din eğitiminin eksikliği giderilmeye çalışılmıştır. Harf İnkılabının eksikleri de İmam Hatip Okullarında İlahiyat, Tarih ve Edebiyat fakültelerinde okutulan Osmanlıca dersleriyle giderilmeye çalışılmıştır. Bu çatışmanın en büyük zararını bizim kuşak görmüştür. Gençliğimiz sağ ve sol cenahlara savrularak çatışma ortamına çekilmiş, binlerce gencimiz can vermiş, yaralanmış, hapis hanelere atılmıştır. Cenab-ı Allah o günleri bir daha göstermesin. Zaman zaman baş örtüsü gibi lokal mevzularla bu çatışma alevlendirilmek istenmişse de milletimiz kahir ekseriyetle ayrılığa prim vermemiş; milletin devletle bölünmez bütünlüğü sağlanmıştır. Oysaki beş bin yıllık Türk tarihinde ?devlet ebed müddettir.? Fikri hep idealimiz olmuştur. Yüce İslam dini terakkiye mâni değildir.  Devletimiz de hiçbir zaman inançsızlığı öngörmemiştir. Hal böyle iken her hal ve şartta İslam inancından vaz geçemeyeceğimiz gibi; devletimize bağlılığımızdan da asla ödün veremeyiz. 

Karabayır Köyü İlkokulunda 1966 yılına kadar tek öğretmen ile 5 sınıf bir arada eğitim yapılır. 1966 yılında ikinci öğretmen olarak Sabri Arıcı vekâleten tayin olur. 1979 yılında tekrar tek öğretmene düşer. 

 

KARABAYIR KÖYÜ İLKOKULU?NUN İLK ÖĞRENCİLERİ. 

Okul No: Adı Soyadı Baba Adı

1 OSMAN DOĞAN MEHMET

2

OSMAN ŞEN

MEHMET

3

ARİF ŞEN

MEHMET

4

OSMAN EKİZ

MEHMET

5

MUSTAFA KILINÇ

ABDULLAH

6

ÜMMÜ ÇİÇEK

BAYRAM

7

AYŞE KOYUNCU

ÖMER

8

OSMAN AYDIN

AHMET

9

MÜMİNE OĞUZ

MUSA

10

NURULLAH KIRAN

ABDULLAH

11

NAZİRE BAYAR

ŞÜKRÜ

12

MEHMET DUMAN

OSMAN

13

ABDURREZZAK ARICI

MEHMET EMİN

14

ZİYA ARICI

MEHMET EMİN

15

İBRAHİM DEMİR

İHSAN

16

İBRAHİM OĞUZ

MEHMET

17

MAHMUT CEYLAN

MUSTAFA

 

Bu öğrencilerden Osman Doğan ve Mahmut Ceylan 4.sınıftan ayrılmışlar; diploma almamışlardır. Geri kalan 15 öğrenci 1950 yılında diploma alarak mezun olmuştur.

 

 

 

 

KARABAYIR KÖYÜ İLKOKULU?NDA GÖREV YAPAN ÖĞRETMENLERİMİZ:

SIRA NO

ADI SOYADI

GÖREV TARİHİ

1

ALİ DOĞAN

1945-1971

2

HASAN HÜSEYİN İZMİT

1954-1957

3

SABRİ ARICI

1966-1967

4

YAŞAR ÇUBUK

1967-1969

5

YAŞAR MAŞAOĞLU

1969-1971

6

ALİ ULVİ

1971-15GÜN

7

AYNUR DEMİRGÖZ

1971-1973

8

ŞEVKET OKAY

1971-1974

9

YUSUF KAHRAMAN

1975-1976

10

ATIF KAHRAMAN

1975-1976

11

İBRAHİM SEMİZ

1977-1986

12

MUAMMER ELBİZ

1978-1979

13

İBRAHİM YILDIZ

1986-1987

14

HAYRİ AK

1987-1988

15

HÜSEYİN TOKGÖZ

1988-1989

16

NECATİ ALP

1988-1994

17

MUSTAFA HACIOĞLU

1994-1997

 

 


       

 

 

KARABAYIR KÖYÜ İLKOKULU 1966/EYLÜL AYINDA KAYIT OLUP 1971/MAYIS

AYINDA MEZUN OLAN ÖĞRENCİLER

OKUL

NO

ADI

SOYADI

 

AÇIKLAMA

41

MÜMİNE

 

ÜNLÜ

 

 

43

YURDAGÜL

AYDIN

 

 

44

NURTEN

AKAN

 

4 SINIFTAN TERK

49

AYŞE

BAYAR

 

 

51

EMİNE

KOÇAK

 

 

53

HAVVA

CEYLAN

 

 

54

HATİCE

METE

 

VEFAT 2009

55

ŞERİFE

GEDİK

 

 

56

NUMAN

OĞUZ

 

 

59

İSMAİL

KILINÇ

 

 

60

EMİNE

DOĞAN

 

AHMET KIZI

63

SÜLEYMAN

YILDIZ

 

 

64

EYUP

YAVUZ

 

 

65

FATMA

GEDİK

 

 

66

EMİNE

DOĞAN

 

OSMAN KIZI

67

HÜSEYİN

EVMEZ

 

 

68

MUSTAFA

ŞEN

 

 

69

OSMAN

DURAN

 

 

70

ABDÜRREZZAK

DURAN

 

 

71

FATMA

KIRAN

 

 

72

MEHMET

YAVUZ

 

5. NAKİL VEFAT 1992

73

İSA

KOÇAK

 

 

74

FATMA

DUMAN

 

3. SINIF NAKİL

75

YAŞAR

DUMAN

 

 

78

İBRAHİM

BAYAR

 

 

81

MEHMET

ÜNLÜ

 

VEFAT 1988

                              

ÖĞRETMENLERİMİZ:

1, SINIF: Ali DOĞAN- SABRİ ARICI

                                    2-3.  SINIF: YAŞAR ÇUBUK (ADANALI)

                                    4-5.  SINIF: YAŞAR MAŞAOĞLU (ANAMURLU)

                                        İLKOKUL MÜDÜRÜ: ALİ DOĞAN

KARABAYIR KÖYÜ İLKOKULDA OKUYUP TAHSİL HAYATINA

DEVAM EDEREK MESLEK SAHİBİ OLAN KÖYLÜLERİMİZ.

  • 1-İbrahim Bayar -Edebiyat Öğretmeni
  • 2-Bekir Yalçın- Sınıf Öğretmeni/Mali Müşavir
  • 3-Bekir Oğuz- Hafız/ İmam-Hatip
  • 4-Sabri Arıcı -Sanayi Ticaret İl Müdürü
  • 5-Cemal Demir- Matematik Öğretmeni
  • 6-Yunus Bağcı- İlköğretim Müfettişi
  • 7-Mehmet Ekiz- Mali Müşavir
  • 8-Hasan Bağcı- Kaymakam
  • 9-Mustafa Ceylan- İmam-Hatip
  • 10-Mustafa Yıldız- Sosyal Bil. Öğretmeni
  • 11-Kadir Oğuz- Din Dersi Öğretmeni
  • 12-Murat Ceylan- Astsubay
  • 13-Mehmet Doğan- Sağlık Memuru
  • 14-Ahmet Şen- Üniversite Sekreteri
  • 15-Mustafa Şen- Mali Müşavir
  • 16-İsmail Kılınç- Tarih Öğretmeni
  • 17-Numan Oğuz- Satış Temsilcisi
  • 18-Ekrem Yavuz- Memur
  • 19-Murat Şen- Edebiyat Öğretmeni
  • 20-Ayhan Bayar- Mali Müşavir
  • 21-Mehmet Şen- Gazeteci
  • 22-Mustafa Bağcı- Sağlık Memuru
  • 23-Musa Oğuz- Türkçe Öğretmeni
  • 24-Mustafa Yalçın- Endüstri Mühendisi
  • 25-Mehmet Mete- İmam-Hatip
  • 26-Üzeyir Oğuz- Arapça Öğretmeni
  • 27-Cafer Aydın- Kur?an Kursu Hocası
  • 28-Ali Kaya- İşletmeci
  • 29-Ahmet Aydın- Akademisyen
  • 30-Mehmet Emin- Arıcı Satış Temsilcisi
  • 31-Hacı Mehmet- Aksel İmam-Hatip
  • 32-Abdullah Kılıç- Sosyal Yardım Uzmanı
  • 33-Ahmet Aksel- Elektrik Teknikeri
  • 34-Osman Gedik İşletmeci
  • 35-Yusuf Kara- İmam-Hatip
  • 36-Hülya Aksel- Bilgisayar Mühendisi
  • 37-Ayşe Aksel- Kimya Öğretmeni
  • 38-Mevlut Mete- İmam-Hatip
  • 39-Ali Aksel- Cumhurbaşkanlığı Teknisyeni

  

 

Kaderin cilvesine bakınız ki 1986 yılında İsmail Gedik?in torunu Osman oğlu İsmail Gedik köy muhtarıdır. Okul binasını çok yıpranmıştır. Tamiri veya yeni bir bina yapımı için Karabayır-Yunuslu mahalleri arasında uzun müzakereler yapılır. Eski binanın Karabayır?a 200 m daha uzak olduğu,  Karabayır?dan bakınca okulun görünmediği gerekçeleri ile yeni bir binanın yapılması; yapılacak binanın iki mahalle camilerinin merkez alınarak adımla ölçülmesi;  bulunan noktaya yeni bina yapılması teklif edilir.  Köy ihtiyar heyeti gerekli ölçümleri yapar.  İki mahallenin tam ortasına Üç pınar Soğucak karayolunun doğu yönünde bir yer tespit edilir. Bu arsa Abdürrezzak oğlu Mehmet Emin Arıcı?ya, Osman Oğlu Ali Akkuş- Hüseyin Akkuş ve İsmail oğlu Mehmet Gedik? e aittir. Mülk sahiplerinin mirasçıları bağış yoluyla bu arsayı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü emrine tahsis ederler. Tahsis edilen arsa üzerine, Bozkır kaymakamı Kaya Çıtak, İlçe Milli Eğitim Müdür Ali Kemal Karataş?ın gayretleriyle, köy halkının katkılarıyla Muhtar İsmail Gedik öncülüğünde devlet tarafından yeni bir bina yapılır. Yeni bina 10x10 m2 ebatlarında 100 m2.dir. Bir derslik bir müdür odası bir holden ibarettir. Bahçesinde iki adet tuvalet mevcuttur. Eski tarihi ilkokul binası maalesef 1994 yılında ihale yolu ile satılarak yıkılır. Arsası Millî Eğitim Bakanlığı uhdesindedir.

Karabayır Köyü İlkokulu 1997 yılına kadar hizmet verir toplam 370 öğrenci mezun eder. 18.08.1997 yılında çıkan 4306 sayılı Kanunla İlkokul ve Ortaokullar birleştirilerek 8 yıllık zorunlu eğitime geçilmiştir. Köyün çocukları İlkokul ve Ortaokul olmak üzere Üç Pınar İlköğretim okulunda okumaya başlamıştır. Öğrencilerin taşınması devlet tarafından özel firmalara yaptırılmaktadır. Öğrencilere öğle yemeği hizmeti verilmektedir.  Yeni okul binası muhtarlık emrinde köy konağı olarak kullanılmaktadır. 

Sonuç olarak babamın, amcamın ilk öğrenci oldukları, annemin ve tüm yakınlarımızın okuduğu, benim de 1966-1971 yıllarında öğrenim gördüğüm Karabayır İlkokulu?nun hikâyesini yazmaya çalıştım. Bu hikâyenin iki büyük kahramanı vardır. Birisi okul yapımında öncülük eden muhtar Gedik Oğlu İsmail; ikincisi 23 yıl okulumuzda öğretmenlik yapan Ali Doğan?dır. Her ikisinden de elde ettiğim bilgilere göre bir şeyler aktarmaya çalıştım. Bu bilgilerin gelecek nesillere de faydalı olmasını ümit ederim. Okulumuzun yapımında emeği geçen tüm büyüklerimizden, görev yapan tüm öğretmenlerimizden, Allah razı olsun. Okuyan öğrencilerden, sınıf arkadaşlarımızdan ahirete intikal edenlerin mekânları cennet kabirlerini pür-u nur olsun.

 

 

 

KAYNAKÇA

 

  • 1-Gedik Kızı: Fatma Doğan
  • 2-Sofu Kızı: Fatma Şen
  • 3-Gedik Kızı Türkan Şen
  • 4-Ali Oğlu: Mehmet Doğan
  • 5-Karabayır Köyü İlkokulu Diploma Defteri
  • 6-Sair tanıklar ve köy hikâyeleri

 

  Düzetme ve Kontrol

      1-Bekir Oğuz  Tarih Öğretmeni

      2- Ali Ulvi Ülker Edebiyat Öğretmeni

      3- Murat Şen Edebiyat öğretmeni

      4- Mehmet Gedik  Edebiyat Öğretmeni

 

Kaleme alan

Mustafa ŞEN

25 Ekim 2021

Selçuklu /Konya 

 

 

 

 

GÖNDERİLEN YORUMLARGÖNDERİLEN YORUMLAR

Ekleyen: MUSTAFA ŞEN 11 Nisan 2022, Pazartesi 18:01
Not: 1935 yılı Nüafus Sayımına göre Karabaır Köyü Nüfusu 267 kişi

Ekleyen: ABDULLAH K. PETEKÇİ 13 Mart 2022, Pazar 01:59
MUSTAFA ŞEN" İN BU ARAŞTIRMA YAZISI KÖYÜMÜZÜN TARİHİ İÇİN ÖNEMLİ BİR BELGEDİR.YARINLARA BELGE OLACAK NİTELİKTEDİR. DAHA ÖNCELERİ KÖYÜMÜZÜN BELİRLİ BİR KESİTİNİ ANLATAN BU YAZIDAN ÖNCE BELGE NİTELİĞİNDE BİR ARAŞTIRMA YOKTU.ŞİMDİ "mektebin bacaları" BİZE YONUZLU VE KARABAYIR"IN ÖĞRENİM TARİHÇESİNİ ANLATIYOR.ÇOK DA GÜZEL BİLGİLER VERİYOR.İLKÖĞRETİM ALANINDA YONUZLUNUN ÜÇPNARDAN SONRA SIRA ALMASI ÖVÜNCÜMÜZDÜR .HELE BU OKULDAN MEZUN OLUP DA ÖĞRETMENLİK GÖREVİ ALAN KÖYLÜLERİMİZLE DE İFTİHAR EDİYORUZ.

Ekleyen: ABDULLAH K. PETEKÇİ 08 Mart 2022, Salı 13:22
MUSTAFA ŞEN"İ CANDAN KUTLARIM.ZOR OLAN,EMEK İSTEYEN BİR İŞİ BAŞARMIŞTIR. BİZE HEM KÖYÜMÜZÜ,HEM DE KÖYLÜMÜZÜ HATIRALARIMIZA NAKŞEDEREK TANITMIŞTIR.ZAMAN ZAMAN DA O YILLARA GÖTÜRMÜŞTÜR. ADI GEÇEN OKULUMUZDA BEN DE BİR HAFTA OKUDUM.TEKRAR O YILLARI YAŞADIM. BAŞKANIMIZ ŞEN BU İŞİ BAŞLATMASAYDI,ARAŞTIRMASAYDI SANIRIM "YONUZLU"BİR TAŞ YIĞINI OLARAK KALACAKTI.BU YAZILAR KÖYÜMÜZE AYRICA KİMLİK KAZDIRMIŞ,HAYAT VERMİŞTİR.HEM ŞEN"DEN HEM DE DİĞER ARKADAŞLARDAN (bilhassa köylümüz öğretmenlerden )BEKLERİM
YORUM GÖNDERYORUM GÖNDER
  Adınız Soyadınız :
  Mesajınız :
Not : Lütfen küçük harf kullanınız. Maksimum 500 karakter

Önemli Not : Gönderilen mesajlar sistem tarafından kayıt altına alınmakta olup site yöneticileri tarafından görülmektedir. Lütfen bu hususa dikkat edelim ve başkalarını rahatsız edici mesajlar göndermeyelim.
Sayfa Üretim süresi :0,2617

© 2011 bozkirkarabayirkoyu.com
Karabayır Köyü Web Portalı http://www.bozkirkarabayirkoyu.com

Tam Ekran