O GARİPLER
Sevgili dostlarım ben size bundan 40 sene önce yani 1969 yılı temmuz ayında yayladaki günlük yaşam hakkında bilgi vermek istiyorum. Acaba o zaman yaylada hayat nasıldı. Yayla sakinleri ne yer, ne içer ne gibi alet edevat ev gereçlerine sahiplerdi. Bu konularda sizi düşünceye davet ediyorum.
Genelde yaylada ebelerimiz kalır. Gelinler ve çocuklar Köy işlerine bakarlardı. O garipler yaylada bir çok yokluk ve mağduriyet içinde yaşıyorlardı. Onlar yaylaya bizim gibi otobüs, kamyon, minibüs, otomobil
motorsıklet, bsiklet gibi araçlarla değil; yayan ve karakaçanlarla gelir giderlerdi.
Ekmeklerini kendileri yaparlar, çarşı pazardan ekmek almadıkları gibi. Tüpgazları, üçlü ocakları, fırınları, mini fırınları, tost makineleri, fritözleri yoktu.
Elektirik denen enerji kaynağı nedir diye sorulsa kimse tarifini yapamazdı. Ol sa olsa bu bir kıyamet alameti diyebilirlerdi. Elektirik olmadığı gibi tabi olarak, lamba, florasanlar, jeneratörler, aspiratör, vantilatör gibi aletler de yoktu. Aydınlatma kandil denen basit bir alet ve çıralarla yapılırdı.
Buzdolabı olmayıp, süt, yoğurt ,ayran , keş, tereyağı gibi gıda maddeleri evlerin geri tarafında özel bölmeli yoğurtluk denen yerlerde saklanırdı.
Çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, elektirikli süpürge zaten yoktu.
Çamaşırlar dere kemarında, bulaşıklar evin önünde leğende yıkanırd.
Güneş enejisi, kat kaloriferi, şömine, elektirikli ısıtıcı sobalar mevcut olmayıp insanlar ocakta yanan, karamık, sütlük, karın geveni gibi çalıların ateşiyle ısınır ve dahi yemeklerini pişirirlerdi.
Şohben, banyo sobası, kombileri yoktu. Banyolarını tenekede ısıttıkları su ile yapıyorlardı
Saç kurutma makinesi, ütü, kilma, gibi aletlere pek de ihtiyaç yoktu.
Evlerinde halı , mobilya, köşe takımı. Halı , kilim, tül perde, halı gibi eşyalara pek ihtiyaç olmayıp, sergi olarak kamış hasır yetiyordu gariplerime,
Karyola, divan, baza, gibi yatak takımları gerekmez, onlar yorganın bir tarafını yatak , bir tarafını yorgan olarak kullanır ihtiyaçlarını giderirlerdi.
Evlerinde, rengarenk boyalar, mozaik sıvalar, pak pen pencereler, Panelvan kapılar, çift cam pencereler, altın yaldızlı kapı kolları, yalıtımlı duvarları yoktu. Allahın yarattığı güneş duvar aralarından evin içine misafir olurdu.
Yiyecekleri ve içecekleri de öyle çok değildi. Cumartesi günleri köyden gelen çıkınlarla gelen az miktardaki yiyeceklerle geçinip giderlerdi.
O garipler, gazete, dergi, televizyon, nedir bilmezlerdi. Radyo denen bir alet vardı. Ancak o herkes de bulunmaz. Buralarda ancak askere giden oğlanlar elleride gezdirerek bir nevi hava atarlardı.
Teflonları, cep telefonları; internet siteleri, SMS hatları, yoktu. Dünya ile ancak köyden gelen haberle yetiniyorlardı.
Onlar vakıflardan, derneklerden, siyasi partilerden, sosyal ve siyasal yapılanmalardan hiç haberleri yoktu. Karakol, adliye, devlet ve hükümet olarak ancak Muhtar emmiyi bilirlerdi.
Yine onların, doktorları, sağlık ocakları , aile hekimleri, üniversite hastahaneleri, aylık yıllık muayene ve kontrolleri yoktu. Onlar pek hasta olmuyorlar. Hasta olduklarında da hastayım demeyi Hakka şekva olarak görüyorlardı. Ebelerimiz (bizler ) o günlerde Nuh Nebi zamanından az daha ilerde bir hayat yaşıyorduk.
Ancak aziz dostlarım. O insanlar çok mutluydular. Hallerinden hiç şikayetçi değillerdi. Stresleri sıkıntıları yoktu. Bu günkü gibi hastalıkları da yoku. Boşanmalar, kavgalar dedikodu ve kıskançlıklar bu günkü gibi çok ve yoğun değildi. Allah onlar cümlesinden razı olsun. Kabirlerini pür nur, makamlarını cennet kılsın. Onları bizlere şefaatçı kılsın
M.Şen/ Konya
Temmuz2009