SÜRMELİ CAN
Soğuk geçen kışın ardından; baharın müjdecisi kardelenler
in semaya göz kırptığı; 1966 yılı Mart ayının son günleri, hava soğuk fakat güneşin parladığı bir öğle vakti: Konya İli Bozkır İlçesi Kovanlık Köyü istikametinden şapkalı, yaşlıca bir adam geldi. İbiceli Sülalesi?ne ait ceviz ağacının dibinde durdu. Omuzundaki heybe içinde bir kuzu olduğunu küçük damdan gördüm.
Yukarı doğru bağırıyordu.
-?Ekiz?in Mevlit! Ekiz?in Mevlit!?
Birçok kez bağırdıktan sonra büyük halam meydana çıktı:
- ?Buyur Bayram Ağa bizim adam yok. Cuma?ya gitti daha gelmedi? dedi.
Şapkalı Adam:
- ?Bizim kız bu kuzunun anası geçen hafta Akpınar?da öldü. Bir aylık bir kuzu. Mâlum benim hanım olmayınca bakamayacağımı anladım. Mevlit Ağa?nın Aydın Ovası?nda çok iyiliğini gördüm. Dayı başımızdı. Düşündüm baksa baksa bu körpe kuzuya Mevlit Ağa ve hanımı bakar dedim. Bizim de bir iyiliğimiz olsun istedim. Buraya kadar getirdim, bu kuzuyu teslim al bizim kız? dedi.
Büyük Halam:
- Sağ olasın Bayram Ağa? dedi. Kuzuyu bir beze sararak, kucağına aldı ve evinin yolunu tuttu. Bu gelen adamın Kovanlık Köyü?nden Bahatlı Sülalesinden İbrahim oğlu Bayram Yılmaz olduğunu daha sonra öğrendim.Bayram Ağa?nın eşi vefat etmiş çocuklarıyla yaşamaktadır.Öksüz kuzuyu Kovanlık Köyü?nde verecek birisini bulamadığından bizim köye getirmiş.Büyük halam kuzuyu evin bir odasına koymuş, üç beş gün inek sütünü bir biberona doldurarak beslemişti. Baş edemeyeceğinden, düşünüp, taşınmış bu öksüz kuzuya baksa baksa anam bakar düşüncesiyle, bir sabah vakti kucağında kuzuyu bizim eve getirdi.
Ebem:
- ?Hayırdır Havva? Bu telâşın nedir kızım? dedi.
- ?Ana şu kuzuyu Kovanlık?lı Bayram Ağa getirdi. Anasından öksüz kalmış. Birkaç gün baktım, baş edemedim. Bu kuzuya bakarsa Anam bakar, zaten o öksüzlerin anasıdır. Onun bir öksüzü evde, üç öksüzü de Hocaköy?de toplam dört öksüzü var bir öksüz de bu olsun, bu kuzuya bakarsın diye sana getirdim.? dedi. Kuzuyu evin ortasına bıraktı.
Ebem:
- ?Bakalım kızım her şeye baktım da bir kuzuya mı bakamayacağız?? diyerek kuzuyu teslim aldı. Bir güzel kuzunun üstünü başını temizledi, yünlerini taradı. Biberonla inek sütü içirdi. Evin sokak denen bir köşesini altına saman sererek tahta ile böldü, kuzuyu oraya kattı. Ben de bu kuzuyu çok sevmiştim. Kuzu sonraki günlerde ahırda diğer hayvanlarla kalmaya başlamıştı.
Ebem Anama tembih etti:
- ?Gelin sabah akşam bu kuzunun sütünü ihmal etme? dedi.
Anam:
-?Tamam Ana Allah?ın izni ile bu kuzuya gözüm gibi bakarım. Bizim öksüze bakmak kaderimiz. Ana kaderimiz ?? dedi.
Ölüm kelimesini bu günlerde çok duyuyordum. Çünkü bazı komşu kadınlar benim için ?bunun annesi öldü?, ?bu öksüz? diyorlardı. Benim annem neden ölmüştü? Ben neden öksüz kalmıştım. Ölüm neydi? İnsanlar ve canlılar niçin ölüyordu? Ölüm olmazsa olmaz mıydı? Bu duygu ve düşünceleri hafızamda yokluyordum. Ancak bir cevabını bulamıyordum. Sonraki yıllarda yaşatanın ve öldürenin Cenabı Allah olduğunu kavramıştım. Genel manada bu olaylara insanın kaderi deniyordu.
Bizim evde anasız bir kuzu olduğunu duyan ortanca Halam merakla eve geldi. ?Eleeee? Ay ana! Nereden buldunuz bu kuzuyu?? dedi.
Ebem:
- ? Kızım bizim Havva getirdi, Ona da Kovanlık?lı Bayram getirmiş. Anası ölmüş kuzunun bakamamış? dedi.
Güler yüzlü, sevecen ve sıcakkanlı olan ortanca Halam:
- ?Ana bu kuzuya sen nasıl bakacaksın? Nasıl besleyeceksin? Nasıl baş edeceksin?? gibi sözler söyledi,
Ebem:
- ?Bakarız kızım, bakarız bunca evlat yetiştirdim, bunca davara-sığıra baktım, bir körpe kuzuya bakamaz mıyım? Allah?ın izni ile Karabayır?lı yanımda oldukça, Anan daha çok kuzuya, koyuna bakar, her işin üstesinden geliriz evladım.? dedi
Halam:
- ?Sen bilirsin Ana? diyerek evden ayrıldı.
Bizim kuzu bir anda köyde ilgi odağı haline geldi. Komşular geliyor sürmeliye bakıp gidiyorlardı. Bunlar içinde Küçük Halam da geldi.
-? İyi etmişsin öksüze bakmak sevap olur Ana. Sen bakarsın iyi olmuş? dedi.
Arkasından İmam?ın Büyük Gelini geldi;
- ?Bir öksüzümüz daha mı oldu ana? Hayırlı olsun. Hep beraber O?na da bakarız? dedi.
Komşu kadınlar da;
- ?İyi olmuş Rahma Aba bu kuzuya iyi bakar, Allah ondan razı olsun? dediler.
Yunuslu Köyü?nde Rahma Aba olarak tanınan Ebem; Osmanlı Padişahı Sultan Abdülhamit zamanında doğmuş, savaş yıllarının tüm yokluğunu yaşamış, güngörmüş sabır timsali bir deha idi. Annesi Manavgat?ın Uzunyol Köyü?nden Bozkır?a bağlı Hocaköy?e gelin gelmiş bir Yörük kızıdır. Annesinden öğrendiği top dokuma işini uzun yıllar yapmıştır. Kendi Ahmet?ini iki yaşında yaylada toprağa vermiştir. Küçük gelinini 18 yaşında toprağa vermiş; geriye bir oğlan çocuğu kalmıştır. Hocaköy?e gelin giden kızını 33 yaşında toprağa vermiş ondan üç kız çocuğu kalmıştır. Merhamet ve şefkat abidesi bu kadın acıların karşısında bir dağ gibi dik durmasını bilmiştir. Basiretli, feraset sahibi, muktesit bir kadındır. Köyde âkil bir insan olarak bilinir; Hocaköy?lü Rahman Aba olarak anılırdı.
Ben zaman zaman avluya iner kuzuyu severdim. Bazı günlerde engin dama kuzuyu çıkarır ona arpa, ot, meyve kabukları verir; bakır tasta su içirir oynardım. Kuzu büyüdükçe sevimli hale geldi. Kuzu beyaz renkliydi. ayaklarında, karnının altında ve burnunda siyahlıklar vardı. Alnında kahverengine yakın sarımtırak bir parmak uzunluğunda eğri bir renk vardı. Boynuzlar çıkmaya başlayınca bu renk iki boynuz arasında kaldı. Ayrıca aynı renkte boynu ile gövde arasında avuç içi büyüklüğünde çınar yaprağın andıran bir desen vardı. Kuzunun erkek olduğunu daha sonra öğrendim. Köylüler bu kuzuya Kınalı, Sürmeli, İmam?ın Sürmeli?si, Sürmeli Kuzu, Yörük Kızı?nın Öksüzü, Irahma?nın Sürmeli Koçu diyorlardı. Komşu kadınlar bizim kuzuya bir yıl sonra toklu, sonra koç demeye başladılar. Ben ise Sürmeli Kuzum, Sürmelim çoğunlukla ?SÜRMELİ CAN? diyordum. Sürmeli ile aramızda tam bir muhabbet bağı gelişmişti. Avluya inince arkama düşer, engin dama çıkar adeta evin içerisine girmek isterdi.
Kız kardeşime yaklaşmak ister; O:
-?Ağa kuzu beni yiyecek? diye ağlardı.
Ben ise;
- ?Ağam bu kuzu insanı ısırmaz? diye teselli eder, kuzuyu evin içerisine almak isterdim.
Oysa Ebem;
- ?Oğlum evde hayvan mı olur? diye bana kızardı.
Ben de onunla alçak damda bir hayli oynardım. Yorulunca Sürmeli Kovanlık Köyü istikametine yönelir uzun uzun bakarak, derin nefes alır; tekrar yüzünü bana dönerdi. Bu kuzu sanki bana bir şeyler anlatmak ister gibiydi. Aynı kaderi taşıdığım kuzu ile adeta arkadaş olup, onun duygu ve düşünlerini sezer olmuştum. Bu düşüncelerle acaba annesini mi arıyor diye bir hayli üzülürdüm.
Bütün kuzular gibi benim sürmeli kuzum da zamanı geldiğinde sürülerle yaylaya çıkmış; yaylanın geniş otlaklarında seker olmuştu. Yayla günlerinde de Sürmeliyi gözüm gibi seviyor onu her gün takip ediyordum. Yaylada davar ayrı, oğlak ve kuzular ayrı güdülüyordu. Oğlak ve kuzu çobanı tutuluyor, çoban olmadığı zamanlarda sıra ile yayla sakinleri tarafından oğlaklar güdülüyordu. Çoban bazı kuzu ve oğlaklara çan takmış bizim Sürmeli?de çan yoktu.
Hemen Ebeme söyledim.
- ?Çoban dayı bizim kuzuya da çan taksın? dedim. Ebem Çobanla konuştu. Bunun üzerine çoban benim sürmeli kuzuma küçük bir çan taktı. Hareket ettikçe çan sesini duyan sürmeli bir başka edalı, bir başka mağrur yürüyordu. Zaman zaman sevincinden ön ayaklarını havaya kaldırıyor bir sağa, bir sola raks ediyordu. Birçok kez ben de başka çocuklarla oğlak güttüm. Karlı yamaçlarda kuzu güderken Sürmeliyi düşünür şu türküyü söylemeye çalışırdım.
?Meşesiz dağlarda meleyen kuzu.
Sürüden ayrılmış dermansız ağlar.
Akşam olunca içimde bir sızı.
Anasız kalmış yavrum sessiz ağlar.?
Yaylada koyunlar ve keçiler sabah akşam avluda sağılıyor sağımdan sonra yavruları emziriliyordu. Diğer oğlak ve kuzular anasını emerken; Ebem daha önce şişeye koyduğu inek sütü ile Sürmeliyi besliyordu. Bunu bilen Sürmeli hemen yayla evinin kapısına yaklaşır, Ebemi beklerdi. Ebem kuzuyu kucağına alır hem emzirir hem de maniye benzer bazı sözler mırıldanırdı. Aklımda kaldığına göre şöyle söylerdi;
- ?Gülsüz olan bağda bülbül öter mi?
Öksüz Sürmelimin derdi biter mi??
21 Haziran?da gün döner davar öğle vakti söğütlerin altında yılkıya yatar. Önce sağım yapılır. Sonra çobanın: ?Hayda haaa?!? nidasıyla yaklaşık 250 adet koyun ve keçinin içine; tepe arkasında bekletilen 250 adet oğlak ve kuzu salınır. Ortalık bir anda savaş meydanına döner. Koyun sesi, kuzu sesine; keçi sesi oğlak sesine karışır, ana yavrusunu bulur, emzirir. Benim sürmelim ise her defasında garip ve yalnız kalırdı. O da çeşmenin başında elinde süt şişesiyle bekleyen ebemi bulur. Süt ihtiyacını karşılardı.
Yayla günleri çok güzel geçip giderken kırkım zamanı gelmiş önce koyunlar, keçiler daha sonra oğlak ve kuzular kırkım sırasına girmişti.
Ben Ebeme;
- ?Ebe benim sürmelimin yününü kimseye verme; sürmelinin yününü ayrı bir torbaya koy, bana köyde yastık dikiver? dedim.
Bütün yaylacıların olduğu gibi bizim koyun ve kuzuları da çoban kırktı. Kırkma işlemi için çobana ayrıca bir ücret ödendiğini hatırlıyorum. Ebem bu isteğimi kırmayıp sürmelinin kıvır kıvır olan yünlerini ayrı bir torbaya koydu. Ahmetler Deresi?nde yıkadı. Avluda kuruttu, uzunca bir değnekle çırptı.
-?Oğlum köyde sana bir yastık dikelim? dedi.
Köye göçtükten sonra sonbaharda anam sarı damalı bezden sürmelinin yünleriyle bir yastık dikti. Artık ben geceleri sürmelinin yünleri üstünde uyuyordum. Kendimi sürmeliye biraz daha yakın hissediyordum.
Bizim öksüz kuzu büyüdü. Akkaraman cinsinden kaliteli bir koç olmuştu. Köyde ?İmam?ın Kır Eşeği?, ?İmam?ın Ak Öküzü? gibi, ?İmam?ın Sürmeli Koçu? da meşhur olmuştu. Köylüler koyunlarını bu koçla eşleştirmek için Ebem den istiyorlar, Ebem de bazı kimselere veriyor; bazılarına ise;
- ?Kuzum bunun gözü göz değil, vermedim bu kadına? diyordu. Ebem koçun nazara geleceğinde çok korkuyordu.
Büyük Halam; Açık esmer tenli, şehla gözlü, deruni bakışlı, sessiz, sakin huylu, görünüş itibarıyla sanki bütün dünyanın yükünü sırtına almış gibi, sabır abidesi bir kadındır. Çok az konuşur, ama konuştuğu zaman; sözü yerine oturturdu. Üstünde top şalvarı, örme kazağı, yün dokuma abası, kolunda siyan renkli kolçakları, başında kırımızı fesi, fesin üstünde siyah renkli yazması ile tarihi bir şahsiyetti. Annesinden öğrendiği top kumaş dokuma işini; kandil ışığında gece gündüz demeden devam ettirmekteydi. Komşulardan ve çevre köyden gelen köylüler ip yumakları getirmekte; halam belli bir ücret karşılığı dokuyarak köylülere teslim etmekteydi. Evimiz yakın olduğundan geceleri ıstar sesini duyar; sabahları da ıstar sesiyle uyanırdık. Kendi için dokuduğu top kumaşları tüccarlara satar, para kazanırdı. Köydeki tüccarların bu top kumaşları yıkayıp dam ağaçlarına asarak; sündürme işlemi yaptıklarını hatırlıyorum. İcra ettiği mesleği gereği yörede Ebemden sonra Yörük kültürünün son temsilcilerinden biri olarak; İmam?ın Büyük Kızı diye nam salmıştı.
Zamanla bizim kuzu serpilip büyüdü delikanlı gibi bir koç oldu. Köyde diğer koçlar gibi bizim sürmeli de dört gözle yayladan koyunların gelmesini bekliyordu. Çünkü ağustos ayında köyün koçları davardan ayrılarak ayrı bir sürü halinde güdülüyordu. Koçlar köylülerin arasından sıra ile seçilen ayrı bir çoban tarafından güdülerek öğle vakti Yakup Yeri?nde Mevlit Ekiz ?in Boz Armut ağacının gölgesinde yatıyorlardı. Aynı şekilde köyün tekeleri de aynı zamanlarda davar sürüsünden ayrılıyor ayrı güdülüyordu.
Karlı fırtınalı bir sonbahar günü davar yayladan gelmiş, davar ayrımı yapılmış, koç katım zamanı gelmişti. Sürmeli Can da koç katımını aylardır dört gözle beklemektedir. Ebem koça nazar değmesin diye boynuzuna ortası beyaz etrafı mavi büyükçe bir boncuk takmış, ayrıca kırmızı bir şerit bağlamıştı. O günlerde tüm köyde olduğu gibi koç katımı yapılmış; benim sürmelim de muradına ermişti. Zannım o dur ki: sürmelinin nesli halen yöremizdeki koyun neslinde yaşıyordur. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevitine.
Bizim Sürmeli kuzu yıllar sonra kıdemli bir koç olmuştu. Bir sabah uyandığımda mutfak odasında ateşin başında Ebem süt pişiriyor, Anam ahır- dan gelmiş, kahvaltı hazırlamakta; ben onları evin ortasındaki sokak arasından dinliyorum.
Ebem;
?Kızım Kurban Bayramı?na altı ay kaldı. Bu yıl ben kurban kesmeyeceğim. Bildiğin gibi ben fesimdeki penesleri söktüm, altı çocuğuma dağıttım. İneğimi de geçen yıl sattık. Benim bu dünya da bir malım kalmadı. Onun için kurban kesmeyeceğim. Bunun yerine sana keselim?. Dedi.
Anam:
-?Benim neyim var Ay ana; dört adet Reşat altın, bir adet beşi bir erde altınım var bunlar da toplam 65 gr. altın ediyor, bizim Hafız Oğlana sordum bu altınlara kurban düşmez Cice?. Dedi.
Ebem;
- ?Kızım senin sağlığına düşer bir kurban, maşallah dağı, taşı kıvranıp geliyorsun. Herkesin gözü sende; başının ihsanı için sana bir kurban keselim. Koçu Arif?e, Ala keçiyi de senin için besleyelim, kurban edelim? diye söylüyor, bir taraftan da ?aman şu oğlan duymasın, duyarsa bizi çıkartmaz eder koçun kesilmesine razı olmaz? diye konuştuklarını işittim.
Evde Ebemin kararları geçerli idi. Bu duyunca başımdan kaynar sular döküldü. Çünkü evde sürmeliden başka koç yoktu. Anladım ki ebem gelecek bayramda sürmeliyi kurban edecek. Hemen iç odaya geçtim daha yatağım kalkmamıştı. Yorganı başıma çektim hüngür hüngür ağlamaya başladım. Sürmelinin kesilmesini tahayyül bile edemezdim. Ancak Sürmeli için mukadder olan son yaklaşmakta olduğunu seziyordum. Öğleye doğru avluda olan Sürmeliyi yanıma aldım. Engin dama getirdim uzun süre hem oynadım hem ağladım. Yine Kovanlık istikametine birlikte baktık Sürmeli acaba annesine kavuşacağı günü mü bekliyor diye derin düşüncelere daldım. Sonraki günlerde kurban nedir? Niçin hayvanlar kurban edilir? Bunu büyüklere sormaya başladım.
Bana;
- ?Hz. İbrahim?in oğlu Hz. İsmail?i kurban etmekle görevlendirildiği, İsmail?i keseceği sırada gökten kutsal bir koçun gönderildiği, İsmail?i azat ederek İbrahim?in bu koçu kestiği? anlatıldı. Çok duygulandım. Yaşlanan hayvanların ne olduğunu sormaya başladım. Hayvanlar: ya kesiliyor ya dağda, bayırda kendi haline ölüyor ya kurt kapıyor ya satılıyor alan kimseler de kesiyor.
Köy imamı Abdurrahman Hoca?ya;
-?Kurban kesilmese olmaz mı? Diye sordum.
Köyümüzün İmamı Bana;
- ?Mustafa, Cenabı Allah en sevdiklerimizden fedakârlık etmemizi emrediyor. Kurban Allah?a yakınlaşmak demek. Bu ibadeti başka türlü yerine getirmek mümkün değil. Mutlaka Allah yolunda en sevdiğimiz canlarımızı ve mallarımızı feda etmemiz gerektiğini söyledi. Kimisinin İsmail?i malıdır, kimisin, makamı, kimisinin parası, kimisinin şöhreti. Bunlardan fedakârlık etmeden Cenbı Allah?a yakınlaşamayız. Sen niye üzülüyorsun, senin koç çok hayırlı bir yola gidecek, sana sırat köprüsünde binek olacak, Cennet yamaçlarında otlanacak çok sevdiği annesine kavuşacak? diyerek beni teselli etmeye çalıştı.
Ben her ne kadar hocanın yanında teselli olmuş gibi görünsem de bu durumu bir türlü içime sindiremiyordum. Ancak hayvanların başka bir kaderi de yoktu. Sürmeli Can?ın cennette annesine kavuşacak olması beni kısmen teselli ediyordu. Acaba ben de bir gün hiç yüzünü göremediğim anneme cennette kavuşabilecek miydim? Bu düşüncelerle kafamda gelgitler; büyük hafakanlar yaşıyordum.
Ve nihayet Kurban Bayramı geldi. Arife günü evlerde pişen bazlama, yağlı pişi gibi yiyecekler biz çocuklara dağıtılıyor, bir evden aldığımız yiyecekler bitirmeden başka bir evden gelen çağrı sesi ile harekete geçiyorduk. Tüketemediğimiz yiyecekleri eve getiriyorduk. Arife gününün ayrı bir güzelliği vardı bizde. Bayram günü alaca karanlıkta diğer köylüler gibi ben de arkadaşlarla birlikte Üçpınar Kasabası?nın yolunu tuttuk. Cami önünde çok çeşitli yiyecekler satılıyordu. 10.00 TL harçlığım vardı. Sorma şeker, ala şeker, kâğıtlı şeker, kuru üzüm, sarı leblebi, şekerli leblebi, bisküvi ve lokum gibi birçok yiyecek alarak mendilime sardım. Sekiz on kişilik bir arkadaş grubuyla bizi cami yakınında bulunan Yüzbaşı Sülalesinden Kara Osman kızı Fatma Kadın?ın evine götürdüler; orada bayram yemeğimizi yedik. Sonra gruplar halinde Yunuslu ?ya vasıl olduk. Ev çok kalabalıktı. Köylü kadınlar Ebemin bayramını kutlamaya gelmişlerdi. Başta ebemin ve halalarımın, anamın sonra diğer kadınların elini öptüm. Ancak bu sevinç kısa sürdü. Bütün avlularda kurbanlıklar adeta kesilmek için sıra bekliyorlardı. Benim Sürmelim de avluda karaağaç ağacının altında süzülerek duruyordu. Yanında ala keçi de yerini almıştı. Boynuzlarına bir kırmızı şerit bağlanmıştı. Ve nihayet beklenen an geldi Sürmeli Can Kurban Bayramı?nın birinci gününde büyük halamın kocası tarafından babam adına avluda kesilerek karaağaç ağacına asıldı. Benim Sürmeli Can?ım ruhunu Rahman?a teslim edip; Cennet ufkuna uçup gitti. Ne diyebilirdim ki bütün koyunların kaderi gibi; Sürmeli?min kaderi de böyle yazılmış. Kadere teslim olmaktan başka çaremiz yoktu. Ben olup bitenleri engin damdan ağlayarak izledim. Yıllar sonra bunları torunlarıma bir kurban bayramı anısı olarak anlatırken o günleri tekrar yaşadığımı hissettim.
Torunlarım: Mustafa Sait, Ali Can ve Yiğit Kerem?e sevgilerimle;
Mustafa ŞEN
4 Mart 2022
Selçuklu/ Konya
Kontrol eden:
- Ebubekir OĞUZ
Tarih Öğretmeni
- Ali Ulvi ÜLKER
Edebiyat Öğretmeni