TOROSLARDA BAĞ BOZUMU
Çetin geçen kışın ardından dağların karı eriyor, gevenlerin arasında çiğdem çiçekleri, nevruzlar kendini göstermekte, Rüzgar ılgıt ılgıt estikçe güneş hafiften ısıtmakta toprağın kara bağrını. Yamaçlardaki bağ çubukları alaca karın arasından boy vermekte semaya doğru. Köyün ihtiyarları seyretmekte çubukları bir an önce budamak, tımarlamak istercesine. İlk baharın bereketli yağmurları yağar, her bir bayırdan pınarlar akar derelere. Artık bağlarla buluşma vakti gelmiştir. Bıçkılar hazırlanır. Bıçkılı bıçaklar bilenir. Zaman bağ budama vaktidir. Herkes bilir bağ budamayı, ama Bayram Ağa’nın budaması başkadır. Komşu köyden Sıracın Ali, Tepelice’den Kasım dayı nam salmışlar bu köylerde. Aslında hiçbir kimse diğerinin budama şeklini beğenmemekte herkes kendi bildiğini uygulamaktadır. Kesilen bağ çubukları yığın yapılarak bağın kenarlarına istiflenir. Gılime yığınları güzün pekmez tavasının altına yakılır. Budamanın yanı sıra bağ dipleri hafifçe aralanır. Bağ tımarına özen gösterenler haziran ortasında filize budaması yaparlar.
Toprağın ısınmasıyla köyün uşakları elerinde kazmaları öbek öbek bağ yollarına revan olur. Bağ kazma zamanı köylüler kendi aralarında yardımlaşmanın ve imecenin en güzel örneklerini gösterirler. Bugün benim bağ, yarın komşunun bağı kazılır. Öğle yemekleri bağ sahibinin ikramıdır. Öğleyin, genellikle kumpir salatası, un helvası, tahrana kavurması yenir. Bir de yanın da ayran olursa değme amelenin keyfine. Yorucu geçen bağ kazma esnasında tepelerden koyaklara sesler yankılanır. Kimisi ölmüşlerine ağıt yakar, kimisi gurbetteki erine hasret türküleri söyler. Sarı Kız bir tutturur ki “Yine gam yükünün kervanı geldi. Çekemem bu derdi de yavrum bölek seninle “ diyerek. Bu yanık türkü sesleri ağıt seslerine karışır. Budanan ve kazılan bağlar uzunca bir dinlenmeye bırakılır. Bağ üzerinde özenle duranlar kükürt denen bir tozu bağ yaprakları üzerine serper. Bağ çubukları çok kahır taşır, ne su ister, ne gübre. İnsan oğluna bağışlanan bir Hüda_i nabittir. Yağan yağmur gıdası, esen rüzgar ilacı olur, bize en güzel mugaddi bir taamı hediye eder.
Ağustos başında alaca düşer güney deki bağlara. Bağların davetli, davetsiz pek çok ziyaretçileri vardır. Köy koruma bekçileri yeterli gelmez ayrıca bağ bekçileri tutulur. Yaramaz çocuklardan, köpeklerden, yaban hayvanlardan korumak için. Bağ bekçilerine elde edilen üzüm miktarına göre ücret ödenir. Bekçilik ücretine hasattan önce toplanan üzümler de dahil edilir. Eylül başında sergiler serilir çullar üzerine ak-kara üzümler kurutulur. Sıra sıra, belli bir düzen içinde. Sergilerde üzümler döndürülür her bir tarafı kurusun diye. Eylül ayının ortalarında tellal çağrılır. Ey Ahali duyduk duymadık demeyin. Yarın bağ bozumu vardır. Mera Yöresi’nde bağa girilecektir. Herkes hazırlansın.” diye. Küfeler ıslatılır, sepetlerin altı tamir edilir, sapları sağlamlaştırılır. Komşulardan eşek temin edilir. Komşular yardıma çağrılır. Bir bayram havası eser köyün içinde. Gök Dere, Tilki Deresi, Mera , Ayvatdamı, Dutluca bağlarına komşu köylerle birilikte girilir. Armut Arası, Ceviz Arası bağları yine komşularla beraber hasat edilir. Renk renk, çeşit çeşit üzümler vardır bu bağlarda. Kızıl üzüm, kara üzüm, ak üzüm, köle doyuran, kecimen, pekmez üzümü, su üzümü, dökülgen, miski, ekşi kara, iri kara, razaki, yediveren, sultani, çavuş, horoz karası, öküz karası ve daha niceleri. Her birinin kokusu, tadı ve lezzeti ayrı ayrı dır. Hatta bu üzümlerin pekmezleri dahi farklı rayihalar saçar. Gelinler, kızlar, delikanlı oğlanlar, ihtiyarlar, hatta çocuklar herkes bir iş yapar bağ bozumunda. Kimisi üzüm keser, kimisi sepetlerle, selelerle üzüm taşır. Belli bir merkezde toplanan üzümler küfelere doldurulur. Eşeklerle köye gönderilir. Karakaçan pek huysuzdur, güz günlerinde. Çünkü yeterince beslenmiş enerjisini cömertçe almıştır kırdan, bayırdan. Bir de sıpası varsa kontrol etmek zordur karakaçanı bu bağ yolunda. Hevenk üzümler bağda ala konur geç güze kadar yemek için. Bir şölendir, toydur, bayramdır bağ bozumu Toroslar’da. Komşular yardıma gelir, aletler ödünç alınır. Ödünç verilir. Sohbetler edilir. Yakımlar kakılır, içli türküler söylenir. “ Bağımıza gazel düştü güz oldu. Geçti bu vakitler ne de tez oldu. Derdim bin bir iken bin beş yüz oldu.” sözleri ta karşı tepelerden yankılanır. Dilden, dile; nesilden, nesile bir destan olur Toroslar’da bağ bozumu.
Küfelerle taşınan üzümler şırahanelerin önünde avluda bekletilir. Sırası gelen şırahaneye üzümünü döker. Köyde herkesin şırahanesi olmayıp genellikle eski evlerde şırahane mevcuttur. Şırahaneler 4-5 m2 alanı olan beton sıvalı havuzlardır. Bu havuzların zeminde bir oluk olup bu oluktan üzüm şıraları akar.O güzelim nefis kokulu üzümler çizme giyilerek iyice ezilir. Bir şırahanede üzüm ezerken köye yeni tayin olan kadın öğretmen merak ederek sorar “ Kolay gelsin ne yapıyorsunuz?” Cevaben üzüm eziyoruz Hoca hanım. Hoca hanım üzümlerin bu şekilde ezilmesini bir türlü kabul edemez ama pekmez imal etmenin başka bir yöntemi de yoktur. Üzüm tortularına curba denir. Curbalar biriktirilir mengede iyice sıkılır ta ki son kalan üzüm suları aksın diye. Arta kalan curbalardan sirke imal edilebilir. Üzüm şıraları küplere, dağarlara doldurulur. Şıranın içine Kozağaç Köyü’nden getirilen beyaz toprak dökülür. Şıra bir anda köpürür. Sonra dinlenmeye bırakılır. 6-7 saat dinlendirilir. Dinlenen şıralar süzülerek pekmez ocağındaki tavaya aktarılır. Pekmez tavalarında 7-8 saat kaynatılır. Bakır kulplu tas ile pekmez karıştırılır. Ara sıra kulplu tastan yukardan aşağıya doğru dökülerek pekmezin kıvamı ölçülür. Ocakların altında bağ gılimesi, pelit çalısı, boz armut çalısı yakılır. Pekmez kaynatma geceli gündüzlü bir-iki hafta devam eder. Köyün içini baştan başa bir pekmez kokusu sarar. Geceleri ay ışığından, el fenerlerinden, kandil ve gemici fenerlerinden yararlanılarak işler görülür. Gece yarısı aşağı mahallede bulunan Büyük bahçedeki şırahaneden bir ses duyulur. Hafız Emmi uyku esnasında Bir türkü tutturmuştur .” Kozan Dağı karlı buzlu. Etrafı gelinli kızlı. Gitme beyim öldürürler. O hayınlar dünden sözlü. Bu sözler Kuz Dağı'ndan karşı tepelere yankılan gider. Kaynatılan pekmez bakır sahanlarda çalışanlara, komşulara tadımlık olarak ikram edilir. Irahma Aba yoldan geçenleri çağırarak “ Gelin uşaklar can için şu pekmezin tadına bir bakın “ der. Yufka ile pekmezin tadına bakanlar “Sağ ol Abıla bu yıl pekmez pek güzel olmuş, Allah yedirmek nasip etsinler “ diye dua ederler. Hakiki pekmez biraz acımsı ve kekre olur. Pekmez şekerle tatlandırılabilir ama gerçek tadı bozulur. Pekmezin tavada son kalan kısmına akıda denir. Pekmez ocağının altında Kumpir pişirilir, patlıcan közlenir, yumurtadan kesilmiş tavuklar kızartılır. Pekmez küplerde, dağarlarda saklanır. Gelecek hasat zamanına kadar yemek sonunda tatlı, çobana azık, gurbete gidene yolluk, yemek öğünlerinde katık olarak tüketilir. Pekmez ile yapılan kuru kabak tatlısının ayrı bir yeri vardır. Hasılı pekmez, köylünün en önemli bir besin kaynağı olarak kuşaktan kuşağa asırlar boyu insanlığa hizmet etmektedir.
Mustafa Şen
17 Ocak 2014
Selçuklu/ Konya