YAYLADA NE İŞİMİZ VAR ?
- Yayla:
1- Yayla terimi eski Türkçe, Azeri ve Çağatay lehçelerinde bulunan yay (yaz), yaylamak (yazı geçirmek) sözcükleriyle bağlantılıdır. Yaylamak terimi zamanla, yaylag ve yaylak haline dönüşmüş, k sesinin düşmesiyle yayla halini almıştır. Yaylacılık Anadolu?ya Orta Asya'dan Türk göçleriyle gelmiştir.(1)
2- Yayla: yerleşim şekli adı olarak da kullanılır. Yazın hayvan otlatmak için çıkılan dağlık ve ormanlık bölgelerdeki yüksek, düz, otluk yerlere yayla dendiği gibi; dinlenme, tatil yapma gayesiyle çıkılan yüksek yerlere, hatta şehir gibi yerleşim yerlerindeki yüksek kısımlarda bulunan mahallelere bile yayla adı verilir. Şehir ve köylere göre daha serin ve yağışlı olan bu tip yaylalar hayvancılığın gelişmesinde büyük fayda sağladığı gibi, bu yerlerde yaşayan ahaliye ekonomik destek de sağlar.
Yaylacılık göçebe yaşam tarzına benzese de bazı yönleriyle ayrılır. Yaylacı kışlak ve yaylak arasında yaz ve kış ritmik göç eder. Göçebeler ise otlak arama amacıyla sürekli göç halindedir. Yaylacının köy veya kasabada kalıcı bir meskeni bulunurken, göçerlerin çoğunlukla kalıcı konutları yoktur. Yaylaların dinlenme, turizm gayesiyle kullanılan ve mahalle niteliğinde olanları turizm tatil köyleri haline gelmekte hatta geçici yerleşim yeri olmaktan çıkıp daimi yerleşim yerleri olmaktadır. Yaylalar, ağıl işlevleri olan göçebe hayvancılığın yerine son yıllarda rekreasyonel amaçlarla kullanılmaya başlanmıştır. (2)
- İş : 1- Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya koymak için güç harcayarak yapılan etkinlik, çalışma:
2- Birinden istenen hizmet veya birine verilen görev:
3- Sanayi, ticaret, tarım, maliye vb. alanlara ilişkin ekonomik etkinliklerin bütünü:
4- Geçim sağlamak için herhangi bir alanda yapılan çalışma, meslek (1)
Yayla; baharın müjdecisi, nevruzun, kardelenlerin, çiğdem çiçeklerinin açtığı mekanıdır. Yayla yüksek karlı dağların, düz ovaların, coşkun pınarların olduğu mümbit arazilerdir. Yayla demek göç demektir. Göç demek hayvan sürüleri demektir. Hayvan sürüleri demek varlık demek, zenginlik demektir. Sürüler otlayacak semizleşecek, insan ihtiyaçlarını karşılayacaktır. C. Allah hayvanat ve nebatatı insanoğlunun emrine vermiştir. Bu yönüyle yayla ticari
ve zirai bir faaliyettir.
Milletimiz beş bin yıldır, sürekli doğudan batıya göç halindedir. Bu göç Çin Denizinden başlamış, Mançurya, Moğolistan Çölleri, Altay Dağları, Yenisey Irmağı Havzası, Selenga (Orhun) nehri, Baykal gölü, Tanrı Dağları, Ötüken Ormanları, Taklamakan Çölü, Siriderya Nehir Havzası, Hazar Denizi, Güneyden Basra Körfezi, Kızıl deniz. Dicle -Fırat havzaları, Nil vadisi, Trablusgarb Çölleri, Cebeli Tarık Boğazı; Kuzeyden Aral Nehri Havzası, Kırım Körfezi, Ural dağları, Tuna Nehri den Viyana? ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada yaşamış, buraları yurt tutmuştur. Yeni kıtalar hariç eski dünyanın üçte ikisine hakim olmuştur. Türkler tarihte 16 imparatorluk, 38 devlet 38 beylik 16 hanlık, 5 adet atabeylik üzere toplam 112 devlet kurmuşlardır. Günümüzde ise 7 bağımsız devlet 15 özerk cumhuriyet 7 bölgesel yönetim şeklinde toplam 29 devlet de teşkilatlanmışlardır. Ayrıca dünyanın bütün yörelerinde Türkler yaşamaktadır. Özellikler Avrupa da çoğunluktadır. Almanya da dört buçuk milyon Türk yaşamaktadır. Türk milleti hakim olduğu topraklarda mazlumun, mükedderin, haklının yanında durmuş, hakkı savunmuştur. Milletimizin asırlar boyu obalar, oymaklar, aşiretler halinde yaşamıştır. Her obanın bir beyi, aksakalılar dan oluşan istişare heyeti, dede korkut gibi bilgeleri vardır. Son söz bey de biter. Göç adeta Türk Milleti?nin kaderidir. Tek kelime ile bizler konar göçer bir milletin ahfadıyız. Barış Manço bir şarkısında şöyle seslenir. ?Hemşerim memleket nere? Bu Dünya benim memleket. Hayır anlamadın, hemşerim esas memleket nere? Bu Dünya benim memleket? Hal böyle iken geniş bir coğrafyada yaşayan Türk Milletini Anadolu sınırları içine sıkıştırmak mümkün değildir. Hiçbir zaman fiziki sınırlar gönül sınırlarını çizemez. Öte yandan bizler yörük geleneğinin son temsilcileri olarak; Yörüğün memleketi olmaz, yörüğün memleketi: Keçinin çıktığı taşın başıdır. En zor şartlarda dahi milletimiz hayatiyetini şanla ve şerefle sürdürmüştür.
? Geçmişini bilmeyen geleceğine yön veremez.?(3)
? Tarihini bilmeyen bir millet yok olmaya mahkumdur.?(4)
Yakın zamana kadar yaylaya göçen atalarımız, burada davar sürülerini, sığır sürülerini otlatır, hayvanların etinden, sütünden, derisinden, yününden, kılından, atıklarından istifade ederlerdi. Köylü için büyük bir geçim kaynağı idi.
Ebemin meşhur sözüydü: ?Allah kimseyi ürünsüz koymasın? Ayrıca köylüler yayla arazilerinde geven, diken, çakşır, odun, kekik, mantar, çiğdem, gözenek (safran) gibi bitkileri temin ederek ihtiyaçlarını giderirlerdi.
Küçüklüğümüzde yayla bizim için ayrı bir dünya idi. Mayıs ayının ilk haftası yaylaya göçülür, evler, avlular tamir edilir yerleşme düzeni sağlanırdı. Hayvanların sağılması, ayran, yağ, keş yapılması bir başka güzeldi. Her oba kendi başına adeta ayrı bir dünya idi. Burada devlet, kanun, kadı, kaymakam bilinmez, hatta muhtarın bile adı geçmezdi. Oba yönetimi tamamen yaşlı kadınlarından oluşurdu. Tüm kanunları, kuralları onlar koyar, ileri gelenlerinden birkaç tanesi yürütmeden sorumluydu. Kurallara ve törelere karşı gelenler ayıplanır, kınanırdı.
Çocuk oyunları bir başkaydı orada: Asar, enek, mocuk, çelik çomak daha niceleri. Genç kızlar her öğleden sonra çayırlarda tef çalar, kaşıkla oynarlardı.
İnsanlar mutlu ve mesuttu. Konuklarına ayran, yoğurt, kaymak ikramları vardı. Dilenciler bile bu obalardan beslenirdi.
Yaşadığımız zamanda insanlar ağır iş yükü altında ezilmekte, ihtiyaçların artması daha fazla çalışmayı gerekmektedir. Bunun için insanımızda stres, sıkıntı, psikolojik hastalıklar, panik atak, ruhsal zihinsel ve zihinsel rahatsızlıklar artmaktadır. Aile içim kavgalar, boşanmalar eskiye oranla daha fazladır.
Zamanın şartları gereği insanlarımızın dinlemeye, tatil yapmaya, değişik yerleri gezmeye, görmeye, ihtiyacı vardır. Bunlar yıllık tatil olabileceği gibi günü birlik kırsal gezinti, piknik, göl, ırmak, dağ gezileri de olabilir. Benim düşünceme göre en iyi dinlenecek yer yaylalardır. Tüm iletişim araçları (TV, radyo, telefon) iptal edilerek, üç beş günde zihin dinlenir.Atalarımız eskinden kışın sahillerde kışlarlar yazın yaylaya çıkarlardı. Günümüz insanı adeta tam tersini yapıyor.
Bilindiği üzere insanoğlu sosyal bir varlıktır. Toplum içerisinde yaşar. Yalnız bir insanın ıssız bir mekanda yaşaması bu güne kadar mümkün olmamıştır. Bu kural hayvanat , hatta nebatat için de geçerlidir. Yakinen gözlemlerimize göre hayvanlar gruplar halinde beslenip, gruplar halinde göç ederler. Bitkiler de bile birlikte yaşama kuralı geçerlidir. Issız bir bölgede tarlanıza ekin ekerseniz; başka ekin tarlası yoksa oradan ürün alamazsınız.
Günümüz insanları kalabalıklar içinde yapayalnızdır. (Tıpkı benim gibi.) Çok kalabalıklar içinde görünse bile davranışlar şekli, konuşmalar yüzeyseldir. Tüm insanların sevgiye, saygıya, ilgiye, övgüye ihtiyacı vardır. Sevinçler paylaştıkça çoğalır, üzüntüler paylaştıkça azalır.
İnsanlar öz değerlerinden kopmakta yabancı adetlerin ve geleneklerin tesirinde kalmaktadır. Gençliğimiz iletişim araçlarının armasıyla global kültürün esiri olmaktadır.
Ekonomik yarışın eşit olmadığı bir hayatta bazıları çok zengin olmakta bazıları zaruri ihtiyaçlarını karşılamakta dahi güçlük çekmektedir. Bu durum sınıflar arası çatışmaları beraberinde getirmektedir.
Özellikle genç kızlarımızı, gelinlerimizi, yeni aile kuracak gençlerimizi yaylaya götürelim. Obalarımızı gezdirelim. Ebelerimizin evlerini, avlularını, mutfaklarını, banyolarını, ocaklarını, dolaplarını, gösterelim. Belki ibret alırlar da buzdolabının markasından, fayansın renginden, mobilyanın deseninden; boşanmalara varan, ihtilaf çıkarıp, tartışmalara girmezler.
Tüm bu saydığım ekonomik sosyolojik, kültürel değerin etkisiyle toplumda kavgalar, fikir ayrılıkları çeşitli yıkımlara sebep olmaktadır.
Millet demen varlık; birey, aile sülale köy kasaba şehirlerden oluşur. Bizler en başta bireyi ve aileyi, iman, inanç, ahlak, eğitim, kültür, moral, motivasyon, etik kurallarla mücehhez kılmalıyız. Aksi halde toplumun yozlaşması, ahlaki çöküntüye uğraması, içten içe, bir köz gibi yanması kaçınılamazdır. Eğer bir tarla ekilip dikilmezse, bakımı yapılmazsa o tarlada ancak yabani otlar biter.
Bireyin ve ailenin güçlenmesi için; muallimlere, din bilginlerine, doktor, psikoloğ ve sosyoloğlara, toplum önderlerine, ak sakallılara, büyük görevler düşmektedir. İnsanımızı iyiye, güzele, müsbet harekete yönlendiren mübelliğ ve mümessillere çok ihtiyacımız vardır.
Tüm bu düşünceleri toparlarsak; biz yaşadığımız şu zamanda toplum için ne yapabiliriz? Evlatlarımıza, torunlarımıza neler bırakabiliriz? İnsanlara nasıl, ne yönde yardımcı olabiliriz sorularına cevap aramaya çalıştık. Bu fikirleri hayata geçirmek için insanımızı belli bir günde, belli bir yerde toplayıp dertlerini, ıstıraplarını dindirmek, onlara moral ve motivasyon gücü sağlamak için yaylada anma günü yapmaya karar verdik.
1987 yılında başladığımız bu kutlu kervan 17. sefer yola çıkmış olup; sizlerin katkılarıyla yayla dağına ulaşacak, bir daha obamıza otağını kuracaktır.
Başlığı bir kez daha tekrarlarsak, bizim yaylada ne işimiz var? Bizim yaylada ekonomik, ticari, zirai, sanayi, serbest meslek faaliyeti gibi bir işimiz yok. Hayvanız yok ki otlak arasak, sobalarımız yok ki odun arasak, gevene ve dikene zaten ihtiyacımız yok. O zaman bizim neye ihtiyacımız var: morale, motivasyona, kültürel ve ahlaki değerlere, psikolojik ve sosyolojik değerlere, tanışmaya, konuşmaya: birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var. Bu organizasyon da anılan değerleri arayıp bulmaya çalışacağız.
Bizim düşünce ufkumuzda yayla demek; hatıra demek, tarih demek, kültür demek, töre demek, Benim için hassaten yayla demek ? Yörük Kızı? demektir. Ben Ebem?den aldığım kültürü, töreyi, an?ane ve geleneği torunlarıma aktarmakla kendimi sorumlu hissediyorum.
Yunusun diliyle: ?Gelin canlar tanış olalım, işi kolay kılalım sevelim sevilelim. dünya kimse kalmaz.? ?Ben gelmedim dâvâ için. Benim işim sevi için. Dostum evi gönüllerdir. Gönüller yapmağa geldim?
Unutmayalım ki Cenabı Allah?ın rızası kullarının gönlündedir.
Mustafa Arifoğlu
11 Haziran 2024 Selçuklu Konya
Dipnot: 1- TDK Sözlüğü
2- Wikipedia Sözlüğü
3- Şeyh Adebali
4- M. Kemal Atatürk